Eşyalar ve anılara dair...  

Posted by Asuman Yelen in ,


O kadraja en son girerdi.

Önce bir yer tesbit eder, ışığı arkasına alacak biçimde tripodunu kurar, makineyi üzerine oturtur

sonra da bizi konuşlandırırken o kadife gibi yumuşacık sesiyle talimatlar verirdi.

"Armağan, Asuman alın kızım kardeşinizi ortaya . Doğan, sen de arkaya annenin soluna geç,

hanım ne kadar sence? (Bu soruyu her seferinde nedense anneme sorardı) Annem mesafeye

şöyle bir bakar, tek bir cevap verirdi. "Dört metre." (ya da üç veya beş)

Buna hep şaşardım. Böyle bir şey cetvelsiz nasıl bilinir diye. Babam tripodun üzerindeki

makinede uzun ayarlar yapar, son düzenlemeleri bitirir, "hazıır, basıyooruuum " diye bizi uyarır

koşarak gelir annemin sağındaki yerini alırdı. Hepimizin objektife bakmamızı isterdi. (O konuda

titizdi)


Leylak Dalı dostum, "eşyalar ve onların bize hatırlattıkları ve hissettirdikleri" konulu bir mim

talep edince ilk aklıma gelen babamın kamerası oldu.

Resimdeki fotoğraf makinesinin hangi tarihte alındığını bilmiyorum. Ben doğmadan çok önce

olduğu kesin. Sanıyorum ağabeyimin doğumundan hemen sonra.

O makine babamın olmazsa olmazıydı. Evin içinde her halimizi çekerdi. Özellikle annemi. Kahve

içerken, bizimle oyalanırken, iş yaparken sürekli çekerdi. Ağabeyimi yıkanırken. Kızlarını

oynarken. Evde, sokakta.

Uzun süre ağabeyime istediğimizi yaptırmak için o resmi "birilerine" daha doğrusu kızlara göstermekle tehdit ettik.

Benim lazımlıklı oturakta o kadar çok resmim var ki.

Sonra bir takım şişeleri sıralar, karışımlar

hazırlar, yanyana kaplar koyardı. Sonra

karanlık odada o ilaç ve kapları kullanarak resimleri tabederdi.

Bundan yaklaşık on sene önce karanlık odaya ilk girdiğimde

hissettiğim müthiş heyecan,

maşanın ucundaki beyaz karton üçüncü kabın içinde şekillenmeye

başladığında yerini bambaşka bir

duygusallığa bırakmıştı. Onun duyduğu zevki duymak , o ortak hazzı yaşamak...

Tıpkı, bilmeden, el yordamıyla bulup çok sonraları onun da çok sevdiğini tesadüfen öğrendiğim

Tagore 'ı Baudelaire' i okurken yakaladığım o duygu birliğini yakalamıştım o anda da.

Beni en çok heyecanlandıran da tabettiğim ilk resimlerimin sarı bir banka kolisinin içinde bugüne

taşıyıp getirdiğimiz negatifler olması idi.

Karanlık bir odada, yalnız, bir karton parçasında an be an tüm ailemin yavaş yavaş vücut

bulduğuna şahit olmak. Mucize gibi bir şeydi. Harikulade bir deneyimdi yaşadığım.

Evet. Babam kadraja en son giren adamdı.

Kadrajdan ilk çıkan da o oldu.

Belleğimin kadrajında ise, en hoş haliyle, aile gurubumun en mutena köşesinde gülümsemeye

devam etmekte....


Sevgiyle kalın...





Bu hoş mimi ben de sevgili arkadaşlarım, Nur' a, Yaşamın Kıyısında, ve İlknur' a Balküpüyle Hayat

gönderiyorum.

This entry was posted on 30.11.2010 at Salı, Kasım 30, 2010 and is filed under , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

16 yorum

bu mim ödevinden bana da vermişti Leylak Dalı:)) birazdan yazacağım ama sizinkini okuyunca ne yazssam çok hafif kalacak... öyle güzel bir anlatuımdı ki... bu mimin şansına mı yoksa konusuyla mı ilgili bilemem çok güzel hikayeler çıktı...Balkahve ve Gümüşayınkine de Leylak Dalıcımınkine de bayıldım...

Sevgiler size

30 Kasım 2010 08:08

Babanın erken kaybı beni hep etkiledi Asucum seni tanıdığım günden beri. Bu yazıyla da doruğa çıktı. Her çocuğun (özellikle de kız çocukların) babası özeldir ama senin babanın gerçekten özel bir insan olduğunu düşünüyorum, keşke bu kadar erken gitmeseydi. Ama işte elden gelen birşey yok, neyse ki kızları onu hep yaşatıyorlar anılarında. Bu yazıyla da hem duygulandım, hem hüzünlendim. Biliyordum zaten senin bu mimden duygu dolu satırlar çıkaracağını. Sevgiyle kal arkadaşım, erken gidenlerin kalan ömrü senin ve Rayoş'un olsun sağlıkla...

30 Kasım 2010 08:31

Anıların, anılarındaki insanlar hepsi muhteşem Asuman abla. Şimdi hepimizin elinde dijital makinalar tüketmeye yönelik deneye deneye kısa sürede doğruyu bulduğumuz. Fakat babanızınki o bambaşka bişey şimdi bizim çektiğimiz fotoğrafların çok ötesinde. Mekanı cennet olsun.

Bende böyle bir mimden sonra ne yazsam basit kalacaktır. Kara kara düşünme vakti... :)

30 Kasım 2010 09:17

Harika anlatmışsın Asuman abla... Ne desem hafif kalacacak.

30 Kasım 2010 11:08

Yorumunuza cevap vermeden önce sizin blogunuza uğradım sevgili Lale, sabah sabah içim açıldı. Harikaydı.
Çok teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için.
Sevgiler...

30 Kasım 2010 13:41

Leylak' cım bu çok içten yorumuna sadsece minnet duyduğumu söyleyebilirim. (Babam hakkındaki güzel sözlerin için özellikle.)
Sevgiyle öpüyorum seni...

30 Kasım 2010 13:45

İlknur' cum sana da çok teşekkür ederim.
Bu plastik çağ getirdiği rahatlık ve çabukluğun yanı sıra amatörlüğün, sadeliğin ve maneviyatın kısmen de olsa yok olmasına nedem oldu maalesef.
Ama sen işi daha daha da ileri götürebilir o amatör hazzı yakalayabilirsin istersen diye düşünüyorum.
Umarım mimi göndermekle seni sıkıntıya sokmamışımdır:((
Kolay gelsin...

30 Kasım 2010 13:53

Çok teşekkür ederim Şeniz' cim.
Daha ne diyeceksin...

30 Kasım 2010 13:55

Bazi özel insanlar nedense o kadrajdan cabuk cikiyor. Belkide daha iyi bir fotografta yer almak icindir.
Kimbilir?
Canim Asum yine cok etkileyici bir ani yazisi diyecegim ama sanki hafif kalacak bu cümle hissettiklerimin karsisinda...

Öpüyorum seni

30 Kasım 2010 15:45

Umarım öyledir Sünterim.
Çook teşekkür ediyor senin usulünce koocamaan öpüyorum...

30 Kasım 2010 16:20

Çok duygulandım Asuman Hanım, bu mim bütün anıları harekete geçirdi.
Nur içinde yatsın babaınız.
Sevgiyle kalın.

30 Kasım 2010 17:08

Özlem Hanım,
Ben teşekkür ederim.
Sevgiler...

30 Kasım 2010 18:56

"Baba" ne söylemeye doyabileceğim bir sözcük nede varolmalarına ama heyhat!
Çok özel geçirdiğin çocukluğundan bir kesit daha beni de çok eskilere götürdü yine arkadaşım.
Çok duygulandım ve bunu yazarken ne kadar duygulandığını hissettim.
Ve ayrıca beni hatırladığın için de çok teşekkür ederim canım. İlk fırsatta yerine getirilecektir hemde zevkle.
Sevgiyle kal

2 Aralık 2010 00:59

Çok teşekkür ederim Nur' cum,
Babana senin de ne kadar değer verdiğini biliyorum.
Nurlar içinde yatsınlar...

2 Aralık 2010 01:31

Öyle bir geçer zaman ki...

2 Aralık 2010 20:45

Dediğin aynıyla baki Defne' cim...

2 Aralık 2010 21:12

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin