İki telefon ve iki keşke  

Posted by Asuman Yelen in , , ,

1998 yazı sonlanıyordu.

Üç kız kardeş, yerlere serilmiş, bir yandan yiyor içiyor, bir yandan şarkı dinliyor söylüyor bir yandan geleceğe dair hayaller kuruyor ve ablamın yeni evini kutluyorduk.

En baştan anlatmalıyım.

Kız kardeşimle ben ablam için (ondan habersiz) bizim yakınımızda bir ev bakmaya karar vermiştik.

Emekliliğinin üzerinden çok uzun zaman geçtiği halde aldığı toplu para bir ev alması için yeterli olmadığı için ablam o parayı çeşitli yatırım şekilleriyle değerinde tutmaya çalışmaktaydı. Son emeklimiz küçük kız kardeşim bu temiz havalı beldede evini alıp, her gelişimde biraz daha heveslendirerek beni de yukarıya yerleştirince onun için de çareler aramaya başlamıştık.

Tam girişimde bulunulacakken ağabeyimin aniden hastalanması, benim neredeyse hiç kendi evimde oturamadan onların yanına kalmaya gidişim, çok hızla gelişen hastalığın sonucu onu kaybedişimizin üzerinden yaklaşık bir sene geçmiş, ve çok kötü günleri kısmen de olsa atlattıktan sonra, kardeşimle birlikte dağ tepe yeniden aramalara başlamıştık. Geçen süre zarfında evlerin değeri artmış, para yerinde saydığı için ancak ya çok virane, ya bitmemiş, ya da çok ufak evlere yetiyordu. Bir yandan işimiz Allah' a kaldı derken inatla da sürdürüyorduk aramalarımızı.

Bir gün ümitsizce eve dönerken hemen bitişiğimizdeki siteden içeri girdim. Öylesine, sebepsiz. Zaten çok yorgun ve üzgün olan kardeşim şaşkınlıkla “ne gereği var ki buralarda oyalanmanın” dercesine sitemli bakışlarla yanım sıra yürüdü. Bir yandan da “ne olurdu parası biraz daha olsaydı da yakınca şuradan alsaydık, camdan bakınca birbirimizi görürdük yazın gelip burada kalırlardı” şeklinde umutsuzca söylenirken şimdi bakınca camdan gördüğümüz o evi gördük. Temiz, orta büyüklükte, her şeyi tamam, hoş bir site içinde ve istediğimiz fiyatta.

Nerdeyse akşam olmuştu ona telefon açtığımda. Emlakçiye gitmiş ev sahibi ile görüşmüş nefes nefese eve girmiştik. Girişimimizden hiç haberi olmayan ablam, çok şaşkındı, korkmuştu ve en kötüsü sevinmemişti. Bilmediğimiz başka bir planı vardı. Bana onu anlattı çekinerek.

Çok uzun zaman önce Fransa' ya yerleşen, eşiyle orada evlenen kayın biraderi ve çok iyi anlaştığı eltisi her yaz tatili beraberliklerinde yaptıkları tekliflerini yinelemişler, ablamla kocasını Paris'e evlerine davet etmişlerdi. Pasaportları hazırdı. Hiç yurt dışına çıkmamıştı ve bunu deli gibi istiyordu. Niyeti uzun bir süre kalmak ve civar ülkeleri de görmekti. Ev almaktan ümidini kesmiş ve parasını o seyahatte harcamaya karar vermişti.

Çok canım sıkılmıştı. Sabırla, uzun uzun tüm ikna kabiliyetimi kullanarak, bu parayı o seyahatte çar çur ederse yazık olacağını anlattım. O seyahate nasıl olsa giderdi. Bu ev düşeşti kaçmazdı. Hem ne güzel komşu olacaktık. Üç bacı eskisi gibi bir arada olacaktık. Hiç olmazsa bir gelip görseydi. Buruk, keyifsiz bir sesle kabul etti gelip bakmayı.

Ertesi gün geldi. Eve gidildi siteyi de evi de çok beğendi. Birkaç gün bende kaldı, gerekli işlemler yapıldı. Üçümüz oradan oraya koşturduk bürokrasi tamamlandı para bankaya yatırıldı ve ev artık onundu.

O gün kız kardeşimde bunu kutlamaya karar verdik. Çaylar, kısır, börek, benim cevizli kekim. Yerlere yayıldık. l998 yaz sonlarıydı..Kasetleri yaydık. Bir yandan evle ilgili hayaller kuruyor, bir yandan şarkılar söylüyor, hiç unutmuyorum, çok fazla gülüyorduk. Ağabeyimden sonra ilk defa gülüyorduk böyle coşkuyla belki. Sonra telefon çaldı.

Kız kardeşim telefonu ablama uzattı. “Academic Hospital' dan arıyorlar". Ablam telefonu alırken “smear yaptırmıştım, dün buradan arayıp sonucunu ne zaman alacağımı sormuştum onu haber veriyorlar" dedi. Kapattıktan sonra da “makina bozukmuş, bozuk çıkmış bir test daha istiyorlar” diye ilave etti. Kalbimden belli belirsiz bir korku geldi geçti. Hafif bir ürperti belki. Hepsi o kadar. Kaldığımız yerden devam ettik şamataya.

Keşke o telefon çalmasaymış.

Ve keşke o evi alması için ikna etmeseymişim. Gönlünce gezseymiş dünyayı, istediği gibi.



Öykü Atölyesi için hazırlanmıştır.


This entry was posted on 6.02.2010 at Cumartesi, Şubat 06, 2010 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

24 yorum

Sayın Asuman Yelen,
Neşeyle başlayıp hüzünle biten bir yaşam sahnesi.
Çok üzüldüm evet yaşamımızda keşke telefonlar çalmasa ve keşkeler olmasa, bende mesai günü içerisinde çalan bir telefonla annemin acı haberini almıştım. Sizi çok iyi anlıyorum.
Başınız sağ olsun. Sizler sağolun.
Ama unutmayalım ki yaşam devam ediyor.
Mutlu ve sağlıklı bir gün diliyorum.
Sevgi ve Saygılar.

6 Şubat 2010 05:42

Ah Asu ablanı kaybettiğini bildiğim için sonuna kadar keşke seyahat, keşke seyahat diye diye okudum. İnsan ne gördüyse, ne okuduysa, ne yediyse onu götürüyor yanında işte. İçim acıdı çok. Peki evinde oturabildi mi? İnşallah oturmuştur:((

6 Şubat 2010 10:40

Asumanim, nedesem ben simdi?
öylece kaldim.
Hep bir seyler yarim kaliyor iste.
Öpüyorum seni.

6 Şubat 2010 11:15

Sayın Haykırış,
Evet çalan telefonlar bazen insanın hayatını allak bullak ediyor.
Hepsi de nur içinde yatsınlar demekten başka elden bir şey gelmiyor.Ve dediğiniz gibi hayat devam ediyor.
Sevgiyle kalın...

6 Şubat 2010 12:37

Bunu o kadar çok düşündüm ve önce öyle çok üzüldüm ki Leylak' cım. Ama düşününce kim bilir nerelerde nasıl bir süreç yaşayacaktı. Detaya girmek istemiyorum ama çok ileri evredeydi hastalığı.
Bu biraz beni rahatlatıyor.

6 Şubat 2010 12:41

Evet Sünter' cim.
Bir şeyler hep yarım kalıyor.
Ama yaşam da devam edip gidiyor ve yaşanacaklera da kimse engel olamıyor...

6 Şubat 2010 12:45

Hayatımızda keşkeler yok ve hiç olmadı Asuman'cım
Çok acı ama emin ol keşke değil bu keşkenin diğer ucundaki kelime "yaşanması gerekiyordu yaşandı"dır benim için, yada öyle olmasını istiyorum zorlamayla.
Eğer keşke yönünden bakarsak ayağımıza takılan o kadar çooook keşkelerimiz var ki!
Baş edemeyiz.
Canım arkadaşım benim...

6 Şubat 2010 14:13

Asuman hanım,öncelikle-geç te olsa-başınız sağolsun.Rahmetli keşke dünyayı gezip görseymiş diye düşünüyorsunuz.Belki haklısınız.Ben yine de düşüncemi yazmadan geçemeyeceğim.Yurtdışında yabancı ellerde bu hastalığa yakalanıp,kardeşlerinin ve
ülkesinin özlemi ile rahmete kavuşacağına,belki sevdiğiklerinin,
kardeşlerinin yanında geri kalan ömrünü daha huzurlu mutlu geçirmiş olabilir.

Şamatayla,keşkelerle ömürler geçiyor,sonuçta iş olacağına varıyor.Her zaman olduğu gibi,
akıcı,güzel anlatımınız ve paylaşımınız için sağolun.

Dostlukla...

6 Şubat 2010 14:37

Çok haklısın Nur' cum,
Yaşanacak olan yaşanıyor. Baştan çok fazla düşündüm bu konuda ama, çok iyi biliyoruz ki olacakların önüne geçilmiyor.
Sağol arkadaşım...

6 Şubat 2010 15:18

Evet Aslan Bey,
Önce, sizin söylediğiniz sebepten çok üzüldüm, sonra yine sizin dsüşündüğünüz gibi düşününce içime su serpildi biraz da olsa.
Herkesin hayatında olduğu kadar,benim de iyi ve kötü günlerim var ve son hepimiz için aynı. Biraz öyle biraz böyle yaşayıp gidiyoruz işte. Çok teşekkür ederim teselli eden sözleriniz için.
Sevgiyle kalın...

6 Şubat 2010 15:25

ablan söyle düsünmemis midir sende?
iyi ki kardeslerim o evi bulmus.
iyi ki birlikte hayaller kurmusuz.
iyi ki son anlarimizi birlikte gecirmisiz.
iyi ki.

evet bence öyle düsünmüstür.

sonunda bir yutkunuyor insan...hayatin gercekleriyle birlikte yutkunuyor.

6 Şubat 2010 15:41

Ayçi, senin yaşlı teyzelerin bloglarında ne işin var?
Şaka bir yana, tabii ki benim yaklaştığım tarzda, korunulacak bir çocuk değilsin. Aksine, ruhça olgun, ayakları üstünde duran, mükemmel bir erginsin. Ama yine de şu güzel telaşlı günlerinde, böyle şeylere kafanı yorman hayatın bu yüzü ile ilgilenmen beni biraz üzüyor.
Çok teşekkür ederim bu içten, naif yaklaşımın için.
Öpüyorum seni annenin dediği gibi koocamaan.

6 Şubat 2010 15:58

Güzel gülen arkadaşım;
O gülüşün ardında ne kadar büyük bir hüzün taşıyormuşsun da ben anlayamadım.Sevinçle okumaya başladım yazına gözümden istemeden döküldü yaşlarım. sevglerimle.

6 Şubat 2010 18:05

Sevgili Sufi,
Bu hepimiz için geçerli. Hepimizin tebessümü hüzünlü. Ben insanların hemen hemen eşit miktarda iyi ve kötü zamanları olduğuna inananlardanım.Ne bir eksik ne bir fazla. Ama zamanlamalar farklıdır.
Seni üzdüğüm için üzüldüm şimdi.

6 Şubat 2010 18:39

Asumancığım gözyaşlarıma engel olamadım.Allah'a olan inancı tam olan ben neden? neden? neden? neden? derken...

6 Şubat 2010 19:22

Canım Asuman ablacım, başın sağolsun. Gerçekten bilmiyordum. Yazının sonunda öykü atölyesi diye yazmışsın yaa hikaye sandım ama yorumları okuyunca sırtım buz kesti inan. Ama olaya şöyle baktım ben, evet istediği bişeyi yapamadı Ablan seyahate gidemedi amaa en azından sizin yanınızdaydı o günleri beraber geçirdiniz, paylaştınız.
Tekrar başın sağolsun
Abla'cım...

6 Şubat 2010 21:37

Çoban Yıldızı,

Alın yazısı diyelim geçelim.
Bu tip şeyler herkesin yaşamında oluyor. Önce isyan ediliyor sonra kabulleniliyor.

6 Şubat 2010 21:51

Sevgili Şeniz,
Ben, biz diye başladığım anı diye anlattığım hiç bir şeyde tek kelime fazla ya da kurgu yoktur kesinlikle.
Eğer kurgu yazarsam bunu mutlaka belirtirim.
Arasıra okuyan arkadaşlarım sanki karşımızda konuşuyorsun o kadar sahici yazıyorsun diyorlar.Yaşadıklarımı bilenler o günleri yeniden yaşadık diyorlar.
Ablamı 2000 Mart ayında kaybettik. Sonradan düşününce iyi ki öyle yapmışız diyoruz. Ara sıra oğlu kalıyor evinde yani yakınımızda.
Sevgiler canım...

6 Şubat 2010 21:57

Sevgili Asuman abla,
Tecrüben, bilgin, hayattan öğrendiklerin benim bu anıyala ilgili duygu yada fikir belirtmemi engelliyor. Ama şunu söylemek istiyorum lütfen keşke deme. Bence sen başka bir şeye vesile olmuşsun. Son günlerde olsa yanınızda olması büyük şans. Başka bir ülkede sizsiz bu zor günleri hiç atlatamazdı belki. Başın sağolsun. Mekanı cennet olsun.

8 Şubat 2010 10:39

İlknur' cum mantığım bunu kabul ediyor ama yüreğim ara ara keşke ve acaba demekten vazgeçmedi hâlâ.

8 Şubat 2010 14:48

Yaşarken bizi bitiren,ama sonrasında bizleri biz yapanlar bu hüzünler mi ?
Sanırım...

9 Şubat 2010 02:31

Sevgili Sishyphos,
İnsan olarak doğduk madem tüm bunlara göğüs gererek yaşayıp gideceğiz. Ve evet çok doğru söylüyorsun her hüzün, her acı bireyi biraz daha insan yapıyor. Ve sanıyorum biraz daha güçlü ve mukavim.

9 Şubat 2010 03:49
ne kitapsız ne kedisiz  

Dün gece (sabah) öylesine otururken, geçmiş zaman olur ki zamanlarının birinde, bir (eski) Dostumun, eski bilgisayarımın sık kullanılanlarına eklediği bir bloğa takıldım kaldım. Apartman görevlimin satranç meraklısı afacanına (küçük arkadaşıma ve satranç rakibime ) bilgisayarımı hediye etmeden önce bir yazı okudum.
İki telefon iki keşke…
Dürüst davranmak gerekirse daha önceleri hiç de öyle sıkça okumadığım bir sayfaydı blogunuz. Birkaç defa baktığım ama benim gibi anı okumasını çok seven birinin nedense atladığı bir blogdu.
Anlattığınız o 2 telefon ve 2 keşke yakın tarihimde öyle bir yere öyle kayıplara götürdü ki beni, bloğunuza dünden bu yana yazsam mı yazmasam mı acaba deyip duruyorum kendi kendime… gün gelip de keşke yazsaydım diyeceğime yazmak en güzeli diye düşündüm.
Evet çalan telefonlar ve keşkeler bazen insan hayatını cehenneme çeviriyor… insanı alıp nerelere götürüyor o keşkeler pişmanlıklar… keşke demeseydim, keşke açmasaydım o teli, keşke açmasaydım o kapıyı, keşke yapmasaydım, keşke orda olmasaydım, keşke yazmasaydım, keşke keşke keşke……….
Böyle sürüp gidiyor… sanırım yaşadıkça ya da yaşamı öğrendikçe bu keşkelerin sayısı da azalıyor ama hep keşkeler var hayatımızda… ve de hep olacaklar… insanız çünkü, bazen de keşkelerle öğreniyoruz hayatı…
Yazınızı okuyunca gözlerim dolmadı değil, sizin keşkeniz ve kendi keşkemi birleştirince…
Ama bir yandan aklıma da çok sevdiğim yazı geldi…
Kendisi aşağıdadır… mademki bu kadar güzel yazdınız, ben de aklıma gelen şeyi paylaşmak istedim…
Kolay gelsin Asuman Hanım, elinize, kolunuza, sağlığınıza, duygularınıza sağlıklar olsun…

Agop’un kedisi
kalp krizi geçirmiş
iki ay kadar önce.
daha doğrusu,
veteriner öyle dedi.
ağaçtan düşmüştür bence.
sağ ön ayağı felç,
aklı hep başka yerde gibi.
zaten yaşlı bir kediydi.
yürüyebilsin diye,
o bacağı kesmek gerekti.
ağır ağır geziniyor şimdi.
yine çok zaman dalgın sanki,
hareketleri yavaş, kendince,
bazen de dalgın ama belli ki keyifli
dün gördüm bahçede,
bir kuşa doğru seğirtti,
yalpaladı biraz, doğruldu.
o bacağın yokluğu
hiç aklında değildi belli ki.
birden aklıma geliverdi:
kediler de insanlar gibi
çabuk alışıyor demek eksikliğe
eskiden varken artık olmayan şeylere.
gençlik. ölen dost. eski sevgili.
kediler de bizim gibi
yaşayabiliyor demek eksile eksile.

10 Şubat 2010 02:31

Ne kitapsız ne kedisiz,

Blog yazmaya karar verme sebebim, tam da bu gün sizinle olduğu gibi, hiç tanımadığım, muhtemelen tanımayacağım herhangi biri ya da birileri ile bu duygusal rastlantıyı yakalamak, birinin benimle çok uzaklarda aynı veya benzer duyguyu anlık da olsa paylaşıyor olması.
Sanırım herkesin istediği bu paylaşım. Bu muhteşem bir şey. İyi ki yazdınız. Beni çok mutlu ettiniz.
Agop' un kedisinin buruk öyküsü ise çok duygusal bir yaşam özeti.
Çok teşekkür ederim.Hepsi için.
Sevgiyle kalın...

10 Şubat 2010 04:53

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin