İlk dinlediğimde içime işledi bu şarkı. Sonrasında her dinleyişimde gözyaşı döktüm.
Tıpkı Uçurtmayı Vurmasınlar ya da Ağustosta Rapsodi' yi izlerken olduğu gibi.
Çocukluğum Anadolu' da, bunun çok iyi hatırladığım üç yılı da Adıyaman' da geçti.
Altını çize çize mutlu olduğumu söylediğim o dönemde, Adıyaman' lı çocuklar benim
kadar mutlu değildiler. Sıra arkadaşlarım benden büyüktüler. Sıradan bir şey gibi
anlattıkları gündelik yaşam hikayelerini dehşetle dinlerdim zaman zaman. Sadece
ilkokuldaydık. Örneğin çayı demleyip tandırda ekmek yapıp kahvaltı hazırladıktan
sonra gelen, küçük kardeşine baktığı için ders çalışamayan, okul çıkışı tarlada çapa
sallayan kızlar tanıdım. İlkokulu bitirecek kadar şanslı olanlar de okul biter
bitmez çarşafa sokulur, caanım uzın saçlar kesilir ondüle yaptırılır (nedense), en
kısa zamanda da başlarıı bağlanırdı. Çoğunun babaları birkaç eşliydi ve kendileri de
çok şanslı değillerse kuma giderlerdi.
Sokaklar, bakımsızlıktan pislikten "Trahom" adı verilen göz hastalığına yakalanmış
çocuklarla doluydu. Kapı önlerinde çamurlarda başlarına gözlerine konan yığınla
sineği kovamayacak kadar mecalsiz öylece otururlardı.
Benim çocukluğumda, bulunduğum Anadolu şehirlerinde yazlık sinemalara gelen ve sık
sık değişen filmler, sokaklarda bir at arabası ya da kamyonetle afişler
gezdirilerek anons edilirdi. Gür sesli bir adam bazen ilkel bir boru, ya da hoparlör
kullanarak tüm oynayanların isimlerini sayar, sonunu "akşam sekizde filanca
sinemadaaa" diye bağlardı. "Belki şehre bir film gelir......" hep bunu çağrıştırır.
Bu şarkının sözlerini yazan Kemal Burkay' ın adını, sürgünde olduğunu çok sonraları
öğrendim. Politik kimliği, kişiliği bir yana, sadece bana da geçirdiği duygularının,
her dizesinin , acısının, kendi umutsuzluğunun, vermeğe çalıştığı umudun,
kendi karamsarlığının, yaymaya çalıştığı iyimserliğinin samimiyetini, çocuksuluğunu,
naifliğini hep derinden hissettim.
Düşünüyorum da, ben doğmadığım, misafir gibi uğrayıp geçtiğim, buna rağmen kokusunu
dokusunu, deresini, tarlasını, dağını, burnumun direği sızlayarak, özlemle
hatırlarken, bu dizelerin sahibi, otuz yılı aşkın bir süredir bırakın doğduğu
toprakları, ülkesinden kilonetrelerce uzakta hangi duygular içindeydi.
Ülkene hoşgeldin Kemal Burkay.
Belki ayağın uğurlu gelir, iklim değişir, Akdeniz olur.
Belli mi olur.
Kimbilir, belki hep birlikte gülümseriz...
GÜLÜMSE
Hadi gülümse bulutlar gitsin
İşçiler iyi çalışsın, gülümse
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok
Çakıltaşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyor musun
Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm
Tüm şehir bana küskün
Bir kedim bile yok anlıyor musun
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
Kemal Burkay
KADİM DOSTLAR
Önce beni sık sık evinde ağırlayan 35 yıllık dostumla keyifli bir fotoğrafla başlayalım. Blogger
dostlarım onu daha önce bahsettiğim "dantel muhabbetler" den hatırlayacaklardır.
Babalarımız aynı kurumun (bizim de emekli olduğumuz) aynı şehirdeki farklı şubelerinde
çalışmışlar, bir yıl aynı okulda birbirimizi tanımadan okumuşuz. 1975 yılında aynı şubede
birlikte çalıştığımız sırada bunu farkettiğimizde çok şaşırmıştık.
Her sene olduğu gibi bu sefer de beni mükemmel ağırladı. Bu yıl kardeşiyle birlikte yine bol bol
gezdirdiler. Fotoğrafların çoğu, bir CD içinde orada kaldı. Sırasız, karışık bir biçimde başlıyorum.
CUNDA
24 Temmuz' da Cunda Adasına gittik. Dolaştık, balık yedik. Dondurma yedik.
Sonra bir kahvede evlerinde beni misafir eden dostlardan birine ben günlük tavla dersini
verirken, diğeri de tavandaki kuşların resmini çekti.
Biraz da alış-veriş yaptım.Akşam eve dönerken, sıcaktan ve yorgunluktan görün ne hale geldim:
Devamı yarın...
Nihavet evimdeyim.....
Bilmeyen yıllarca evden uzak olduğumu sanabilir.
Neil Armstrong ne demiş Ay daki ilk adımı için: " İnsan için küçük, insanlık için büyük bir adım ."
Ben de yıllık tatilim için , " çoğunluk için küçük, benim için büyük bir tatil " tanımlamasını
rahatlıkla yapabilirim. Önemli olan nicelik değil nitelik. Böyle düşünürsek seyahatimin bu tanıma
cuk oturduğunu söyleyebilirim.
Önce evlerini bana kendi evimmiş gibi hissettiren güzel dostlarla birlikteydim.
Misafirperverlikleri bana huzur verdi. (Gerilim dolu tavla partilerini saymazsak:))
Öyle güzel gezdirdiler, öyle çok şey gördüm ki, yerler, sokaklar, binalar
birbirine karıştı. Örneğin, 2 sergi, 2 kazı, birçok belde, köy, bir sürü fotoğraf. İsimler kafamda
karma karışık , buna virüs nedeniyle kullanamadığım kameram yerine cep telefonumla çektiğim
fotoğraflar, yeni telefonum henüz bilgisayarımla resmen tanıştırılmadığı için yüklenemeyen bir
grup fotoyu da ekleyelim. Tabii tüm mekan ve tarihler beynimde oradan oraya koşturup
dururken, sağlıklı, açıklamalı bir post nasıl hazırlayabilirim bilemiyorum. Deneyeceğim.
Şimdilik sadece sevgi ve özlem dolu bir bir merhaba dostlara....
Benim bir tanecik kız kardeşim her öğlen falda " sana yolculuk var" diye diye sonunda bavulları
hazırlattı.
Aslında bu yaz bir hafta da olsa evden uzaklaşıp Paçoz' umu bu sebepten strese sokmak
istemedim amma, gelin görün ki, o, keyifle nazlı nazlı her istediğini yaptırıp şımarık şımarık
oradan oraya koşuştura dursun, stress bende tavan yaptı. Bir de bu sıcaklar. Bir de nem...
Kandil akşamı arkadaşım çekine çekine ( güya kararım kesindi) davet ettiğinde ikiletmedim
doğrusu. Yarın akşam yolcuyum. Bu sefer notebook' um var yanımda. Arada bir girip
bakabilirim. Hatta belki, bir kaç satır yazabilirim.
Paçoz bavulları görünce sindi bir kenara yavrum. Dışardan gelen her köpek sesine bir cevap
verip evin içinde beni dört döndüren cabbar halinden eser yok.
Neyse, en fazla bir hafta. Rayuş, geceleri yanında kalacak. Benden iyi baktığını komşularım
söylüyor. Ne diyeyim. Allah ondan razı olsun.
Eğer yazabilirsem, bir dahaki yazım Güre' den olacak.
Görüşmek üzere dostlar.
Herkese sağlık ve esenlik dilerim...
-" Buyrun efendim, ben Ayla, nasıl yardımcı olabilirim ? "
-" Yavrum, kolay gelsin. Bir ricam olacaktı..." ( ama artık olmayacak mı )
-" Sizi dinliyorum..." ( başka şansım yok ) ( yine bir emekli )
-" Ben aynı zamanda emeklinizim.
-" Görüyorum efendim, kart bilgileriniz önümde. "
-" Ben kredi kartımın limitini arttırmak istiyorum. "
-" Not alıyorum. Ne kadarlık bir artış istersiniz ? "
-" Aslında kartı senelerdir kullanıyorum ve hiç limit artışına ihtiyacım
olmadı..ama... ( n'apıyorsun...sakın...) birden buz dolabım bozulunca....( yapma bunu )
-" Anlıyorum. ( bana ne ) Ne kadarlık bir artış...
-" Limitim internetten gördüğüm buzdolabı için yeterli ama ..." ( neler oluyor sana, kıza ne
bundan...)
-" Yani...? ( Biliyordum bu gün başıma bir iş geleceğini...)
-" Hani diyorum, bayide daha fiyatlı bir şey görürsem... ( biri beni sustursun...)
-" O halde...? ( kaç para istiyorsuuun )
-" 500 yetecek gibi ama bu ilk artış talebim. 1ooo mi desem acaba ? Uğraştığınıza
deysin. ( Kör cahil misin ne farkeder? Sana inanamıyorum.)
-" Siz nasıl isterseniz... ( Hadi be kadın söyle artık. )
-" Tamam 1000 olsun . ( Tamam hadi kapat artık. ) Tabii yarın sonuçlanır...
-" Kesin bir şey söyleyemem. Yarın Cuma. Araya hafta sonu da giriyor... ( Tamam
başlıyor...)
-" Neee?? Asla olmaz. Yarın buzdolabını almam şart. ( Kes artık, sonra pişman olacaksın )
-" Keşke elimden gelseydi. Sizin için yapabileceğim başka...."
-" Yani şimdi yarın kesin olmaz mı diyorsunuz. ( Allah aşkına buzdolabı deme artık )
Bu sıcakta buzdolapsız... Görüyor musunuz herşey bozulacak şimdi . ( Senin yemeklerinden
kıza ne ? Sus. Yeme bir şey. Deme bir şey. Kapa şu telefonu artık ...)
-" Ne söyleyeceğim bilemiyorum. ( Kayda alınmasaydık bilirdim ya...)
-" Olmadı şimdi böyle. Acaba şubeden mi yaptırsam. Belki başlarında durursam....( Sen asla iflah
olmazsın. )
-" Olabilir, siz bilirsiniz...(git be kadın git de nereye gidersen...)
-" Ama izin zamanı şimdi. Kimsenin başını kaşıyacak hali yok. (Allahaşkına kapa şu
telefonu artık.)
-" Doğru efendim. O halde...( Bi karar ver artık allahın cezası)
-" Tamam o zaman ama beni zorda bıraktınız.( Ne alaka) Keşke baştan söyleseydiniz.
(Neyi? Epi topu beş dakikalık bi konuşma. Sonu ne ki başı olsun ) (battın, magmalardasın)
-" İyi günler. ( Asla böyle bir emekli olmayacağım )
-"İyi günler yavrum, kolay gelsin." ( İyi ki emekli olmuşum. Asla onun yerinde olmak
istemezdim. )
Vee....Asla bir gün gelip de böyle berbat, çenesi düşük, sevimsiz bir emekli
olabileceğim aklımın ucundan geçmezdi.
Hayat...Sen neler ediyorsun böyle bizlere...
Kim ne derse desin sevyom ben bu diziyi.
Bana huzur ve mutluluk veriyo.
Kasmıyo. Germiyo. Kafa karıştırmıyo.
Dertlerimi unutturuyo.
Gözümü ve kulağımı şenlendiriyo.
Sayesinde seyahatsiz yazım güzel geçiyo.
Hep böyle şeyler olsun yaşamımda bundan sonra.......
Anneannem rahmetli hayatta olsaydı "guzzum seni kargalar mı gagaladı" derdi.
Yine ölmüş balık bakışları. Yine şahbaz halleri.
Nerde kalmıştık?
Sil baştan muhabbeti yapmıştık. Pek heveskar olmadığımızı söylemiştik. Biraz
duygusallaşmıştık.
Mutfak. Bir şarkı. Tabak çanak şangırtıları arasında bir avazda beynime üşüşenler...
Benim kafam tuhaf çalışır. İlkokul defteri ve bir yaşam felsefesi. Bozuk sayfayı koparıp atmanın
kolaylığını yaşarken hiç farkına varmadan, bilmediğin bir başka sayfayı kaybettiğin gerçeğinden
bihaber olmak. Ba ba ba ba... Hiç mutfakta düşünülecek şey mi bu. Bi de oturup yazılır mı? Kim
okur bu zırvalıkları? Bunları bir bir aklımdan geçirirken son derece duygusal olan ben, sonradan
okurken sıkıldım doğrusu.
Günlük hayata gel kardeşim. Kişisel duyguların, tuhaf betimlemelerin, felsefelerin senin olsun
sen yediğini içtiğini anlat. Zaten yaşam ve atmosfer yeterince boğucu...
Beslenmede bir küçük yenilenme hareketi yapalım dedik. Yuvarlanan bir çığ gibi hızla artan
genleşmenin önüne geçelim. Kilodaki artış dur durak bilmiyor.
Bunu her deneyişimde şakülüm bir başka yana kayıyor. Beslenme alışkanlıklarım değişince
gastrointestinal sistemim allak bullak oldu. Ağrılar, sancılar, halsizlik, devamlı uyuma isteği.
Yaşamımın tüm uykusuzluğunu bir haftada telafi ettim sanırım. Karpuz gibi bu sefer de yata
yata büyüyecek bünye anlaşılan. Görüntüyü es geçelim yaşam kalitem düşüyor. Sokağa her
çıkış, atılan her adım zorlaşıyor. Neyse bir yolunu bulacağız bu işin de...
Bugün biraz gözüm açıldı. Meraktan kıvranan dostlara bi görüneyim dedim.
Şimdi kahveye, dünyanın en tatlı kızkardeşinin yanına iniyorum.
Herkese sevgiler...
Yine bir nekahat dönemi. Yine ağrılı, sancılı uykusuz birkaç gecelik bir süreç sonrası rahatlığı.
Ben nekahati överken yine her zamanki heyecanımla fazlaca abartmışım anlaşılan ya da
öncesini unutmuşum. Bu gün daha ihtiyatlı davranacağım. Üstelik bir keyifle ve biraz da
abartarak kendimi ev işlerine vurmuşken bir de fena halde belimi incitince bir daha beni inciten
hiçbir şeye, ve hiç kimseye (bunu da araya sıkıştırıvereyim) sonradan gösterdiği bir kaç güler
yüze kanıp gereğinden fazla değer vermemeye bir kez daha karar vermiş bulunmaktayım.
Okuyan dostlarım hatırlar, Şubat ayındaki yazımın başlığını "Nekahatin dayanılmaz hafifliği"
olarak belirlemiştim. Hafiflik sikletten giden 5 kg. la sınırlı bu kez. Artan duygusallığın ağırlığı ile
farkedilmiyor bile...
Mutfakta, Rayuşumun yıkadığı bulaşıkları yerlerine kaldırır bir yandan da görüntüsü bozuk
televizyondan bir müzik yarışmasını izlerken çok duygulu bir ses, Şebnem Ferah' ın beni
sözleriyle her zaman etkileyen çok sevdiğim şarkısını söylemeye başladı.
....................
Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Herşeyi unutmak
Sanki bugün son günmüş gibi
Dolu dolu yaşamak istiyorum ben
Her ne çıkarsa yoluma
Selam verip yürümek istiyorum ben
Sil baştan sevmek gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Herşeyi unutmak
Sil baştan...
İki sözcük. Bir deyim veya yapı ya da her ne ise....
Gizemli, anlamlı, ümit dolu vaad dolu iki sözcük işte.
Bir büyülü silgi ve tek bir hayalet sayfadan oluşuyor.
Çocukken hatırlıyorum.
Yazımızı beğenmez, silince sayfayı beğenmez, koparır atardık. Kağıdı cıırrt diye çekip atıvermek
nedense kirlenen kağıdı silmek için uğraşmaktan çok daha kolay gelirdi. Ya da o kalıntının
üzerine yazmaktan daha akıllıca. Yeni sayfaya daha dikkatli, biraz daha kalemin ucu ayarlı,
fazla bastırmadan, kağıdın canını yakmadan yazmayı öğrenebildikse tamam. Silinebilir, silindiği
belli bile olmaz. Ama sipsivri açıp, inadına bastırıp gidersek, bir de o çok ümitvar, davetkar cıırrt
sesinin cazibesine ve pratikliğine kapılırsak bir gün bir bakarız hiç bir şey yazamadan defterin
ortasına gelmişsiz. Biz ilk yarının son sayfasını hoyratça buruşturmuş atarken, kalan diğer boş
sayfalar, farkında olmadan birer birer azad ettiğimiz sayfalar, birer birer uzaklara uçup
gidiyor. Elde kalan? İki kapak, belki birkaç kirli sayfa ve boşluk.
Tuhaf bir şekilde tüm bunları düşündüm tencere tabak bardakları yerlerine yerleştirirken.
İlkokul üçüncü sınıfta Rıdvan Öğretmenimden işittiğim ilk ve tek azar bu sebeptendi. Sene
başıydı. Sayfayı kopardığımı görmüş, yanıma gelip, kopardığım sayfanın karşısına denk gelen
kopmuş yaprağı göstererek uyarmıştı. Ne söylediğini hatırlamıyorum ama çok utanmıştım.
Tabii ki o çok genç bir delikanlıydı ve bununla bana hayat dersi vermek istememişti.
Muhtemelen israfın yanlışlığı ile ilgiliydi söyledikleri.
Ama şimdi bu satırları yazarken biliyorum ki yaşamı kendimize ve birlikte olduğumuz insanlara
güzel kılmak adına ne yapabiliyorsak, ne kadar gösterebiliyorsak sevgimizi,
şımartabiliyorsak ve rahat kılabiliyorsak sevdiklerimizi elimizden geldiği kadar, beklentisiz,
riyasız, şüphesiz, nedensiz sürüyorsa dostluklar, yaşam o kadar anlam kazanıyor.
Kalınlığını ve kaç ortalı olduğunu bilmediğimiz defterimizde dönüp dönüp zevkle
okuyabileceğimiz bir dolu da sayfa.
Şebnem Ferah' ın şarkısına gelince.
O herşeye sıfırdan başlamaktan bahsediyor.
Sil baştan...
Gençlikte ümitvar, ilerleyen yaşlarda anlamlı, giderek davetkar göz kırpışıyla, her seferinde
biraz daha inançla hırsla bazan öfkeyle atladığımız parlak bir vaad.
Ama bu gece, bu şarkıyı epey aradan sonra dinlerken, ne umut, ne hırs ne de öfke hissettim.
Tüm bunların hiçbirini hissetmemiş olmak belki biraz üzdü. Bir çok düşündürdü.
Ve sakin, dingin bir kabulleniş belki. Tatlı bir boyun eğiş.
Yaşlanmanın tarifi bu olsa gerek...
Daha doğrusu yaşlandığını kabullenmenin.
Blogumda kimbilir kaçıncı kez tekrarlayacağım bu dizeler sanki şimdi gerçek anlamını buldu
belleğimdeki yığınla şiirin arasında.
“Yaşamak… Başka ihtiyacım yok.
Yaşamak, hem çocukça aldanarak.
Yıllarca öyle, biteviye,birçok,
Cılız, kötürüm ve ölümcül yaşamak.”
Sevgiyle kalın.....
Bu Blogda Ara
Contributors
Blog Listem
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Merhaba,6 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum9 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
Merhaba demeye geldim...10 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
TAŞINDIM...13 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İzleyiciler
Yazı Arşivi
-
►
20
(5)
- ► Eylül 2020 (1)
- ► Ağustos 2020 (3)
- ► Temmuz 2020 (1)
-
►
17
(4)
- ► Nisan 2017 (1)
- ► Şubat 2017 (1)
-
►
16
(1)
- ► Şubat 2016 (1)
-
►
15
(1)
- ► Ağustos 2015 (1)
-
►
14
(16)
- ► Aralık 2014 (1)
- ► Eylül 2014 (2)
- ► Ağustos 2014 (1)
- ► Haziran 2014 (1)
- ► Mayıs 2014 (2)
- ► Nisan 2014 (4)
- ► Şubat 2014 (1)
-
►
13
(44)
- ► Aralık 2013 (3)
- ► Kasım 2013 (3)
- ► Eylül 2013 (6)
- ► Ağustos 2013 (3)
- ► Temmuz 2013 (1)
- ► Haziran 2013 (1)
- ► Mayıs 2013 (3)
- ► Nisan 2013 (7)
- ► Şubat 2013 (3)
-
►
12
(96)
- ► Aralık 2012 (2)
- ► Kasım 2012 (4)
- ► Eylül 2012 (16)
- ► Ağustos 2012 (7)
- ► Temmuz 2012 (5)
- ► Haziran 2012 (8)
- ► Mayıs 2012 (10)
- ► Nisan 2012 (14)
- ► Şubat 2012 (8)
-
▼
11
(179)
- ► Aralık 2011 (19)
- ► Kasım 2011 (38)
- ► Eylül 2011 (14)
- ► Ağustos 2011 (17)
- ▼ Temmuz 2011 (8)
- ► Haziran 2011 (14)
- ► Mayıs 2011 (11)
- ► Nisan 2011 (9)
- ► Şubat 2011 (10)
-
►
10
(152)
- ► Aralık 2010 (12)
- ► Kasım 2010 (12)
- ► Eylül 2010 (9)
- ► Ağustos 2010 (12)
- ► Temmuz 2010 (7)
- ► Haziran 2010 (12)
- ► Mayıs 2010 (11)
- ► Nisan 2010 (17)
- ► Şubat 2010 (11)
-
►
09
(186)
- ► Aralık 2009 (22)
- ► Kasım 2009 (22)
- ► Eylül 2009 (17)
- ► Ağustos 2009 (24)
- ► Temmuz 2009 (19)
- ► Haziran 2009 (20)
- ► Mayıs 2009 (20)
- ► Nisan 2009 (8)
- ► Şubat 2009 (5)
Müzik
Popüler Yazılar
-
KADİM DOSTLAR Önce beni sık sık evinde ağırlayan 35 yıllık dostumla keyifli bir fotoğrafla başlayalım. Blogger dostlarım onu daha önce bahse...
-
bilmem hatırlar mısın bir liseli kız vardı bir liseli esmer kız gözleri yıldız yıldız saçları gece gibi simsiyah dökül...
-
Sayın Haykırış, Yok etmeye çalışmak yerine varlığımızı işaret ettiğiniz, düşmanlık yerine dostluk gösterdiğiniz, kara çalmak yerine üzerimiz...
-
Akşam masamı toparlarken gözüme kutunun içinde birikmiş not kağıtlarım ilişti. Duyduğum, gördüğüm ilginç şeylere dair ipucu cümlecikler. Ç...
-
Yeni yılda Tüm zorlıklar karşısında çetin ceviz olacağıma.... Fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerle kendimi üzmey...
-
Onlar bağırışıyor. Döğüşüyorlar, şüphe ediyor ve yeise düşüyorlar; boğuşma ve çekişmelerinin sonunu bulacağa benzemezler. Senin hayatın, saf...
-
Ey dünya! Ebedi olarak yaşıyorsun Mevsimlerin tepsilerinden Çiçekler ve yapraklar Yolunun üzerine Dökülüyorlar. ...
Etiketler
- 2010
- 2011
- 27 mayıs İhtilali
- 7 numara
- ABD
- abla
- acemilik
- açlik
- Adıyaman
- afet
- ağabey
- ağaç
- Ağustosta Rapsodi
- aile
- akraba
- akrostiş
- akşam
- Albatros
- alış-veriş
- alışkanlık
- alışveriş
- alışveriş tutkusu
- Ali Muhittin Hacı Bekir
- Alphonse de Lamartine
- amatörlük
- anı
- anılar
- anılar...
- anlaşma
- anlayış
- anma
- anne
- anneanne
- anneler günü
- Antalya
- apartman hayatı
- arayış
- arıza
- Arka Pencere
- arkadaş
- armağan
- aşı
- aşk
- aşure
- Atatürk
- ateş böceği
- atom bombası
- Attila İlhan
- ATV
- ATV şarkı
- Avustralya Açık Tenis
- ayaz
- ayrılık
- aziz nesin
- B.Necatigil
- baba
- Babalar Günü
- bahar
- bahçe
- balkon
- banka
- Barbra streısand
- barış
- başarı
- başlangıç
- Baudelaire
- Bauelaire
- Bayrak
- bayram
- Beatles
- bebek
- bekir sıtkı erdoğan
- beklentiler
- BEN
- beste
- beşiktaş
- Betty Smith
- beyaz dizi
- beyaz diziler
- beyaz roman
- Bhagavatgita
- bilgisayar
- Bir genç kız Yetişiyor
- Bir sarkısın sen
- Bir Şarkısın Sen
- birlik ve beraberlik
- birliktelik
- bitki
- biyografi
- blog
- blogger
- börek
- Buddha
- bugün
- bulmaca
- buluşma
- buzdolabı
- Bülent Ecevit
- Cahit Sıtkı Tarancı
- can yücel
- Capra
- cehalet
- centilmen
- cesaret
- cevaplar
- cezerye
- cinayet
- cocuk
- cocuk.
- cocukluk
- Cronin
- Cumhuriyet
- Cüneyt Gökçer
- çalışma hayatı
- çaresizlik
- çay
- Çığlık
- çınar
- çiçek
- çiçekler
- çiğ
- çocuk
- çocuklar
- çocukluk
- çöp
- dalgınlık
- Daltonlar
- damat
- Damdaki Kemancı
- dans
- davetiye
- dayak
- dedikodu
- Defne Joy Foster
- demirhindi
- deneyimler
- deniz
- deprem
- dergi
- destan
- dilek
- dilekler
- dinlenme
- disko kralı
- diyet
- dizi
- doğa
- doğallık
- doğum günü
- dolap
- Doris Day
- dost
- dostluk
- dostluk.
- dostlulk
- duygular
- düğün
- dül dül
- dünya
- dünya kadınlar günü
- Dünya Prematüre Günü
- düşmanlık
- düşünceler
- düşünceler.
- Ecevit
- edebiyat
- Edgar Allan Poe
- Ekim
- Ekrem Bora
- Elazığ depremi
- emek
- emekli
- eminönü
- Emirgân
- Engelliler
- ephraim kishon
- erişkin
- erişlilmezlik
- erkek
- eski yıl
- eşek
- eşyalar
- etiket metiket yok
- Etkinlik
- eve dönüş
- evlat
- Ey Aşk Nerdesin
- eylül
- ezan
- Ezel
- Fakir Baykurt
- fal
- fanatizm
- Farrah Fawcett
- fasulye
- felaket
- felsefe
- fenerbahçe
- fırtına
- Fikret Otyam
- film
- filozof
- final
- Firari
- firuze
- fono
- formüller
- fotoğraf
- Frank Sinatra
- Futbol
- gazanfer özcan
- gece
- geçim
- Geçmiş
- geçmişten şarkılar
- gelecek
- gelin
- genç kız
- gençlik
- gerçek
- geyik
- gezi
- gezinti
- giden sene
- Gitanjali
- giysiler
- Govinda
- gökkuşağı
- göl
- gönülçelen
- gösteri
- göze çarpmayan debdebe
- gözyaşı
- Grace Kelly
- grizu
- gül
- Gülümse
- gün batımı
- güncel
- güneş
- Güneydoğudan öyküler-Önce vatan
- Günlük yaşam
- güven
- güz
- güzellik
- güzellikler
- haber
- haberler
- Hacer Buluş
- Hacivat
- hafta sonu
- hak
- hala
- harika çocuklar
- hasta
- hastalık
- hayal kırıklığı
- Hayali Küçük Ali
- hayaller
- hayat
- hayvan
- hayvanlar
- hayvanlar alemi
- hazan
- hediye
- Herman Hesse
- hiciv
- Hindistan
- Hiroşima
- Hitchcock
- hobby
- Hollywood
- hoptirinam
- hoşgörü
- hoşluklar
- http://www.blogger.com/img/blank.gif
- huzur
- hüsran
- hüzün
- ıhlamur ağacı
- ışık
- ibadet sohbet
- içimizdeki çocuk
- içtenlik
- iftar
- ihmal
- İhsan Varol
- ikiyüzlülük
- ikram
- ilaç
- ilginç şeyler
- ilişki
- ilkbahar
- ilkokul
- İlkokul şiiri
- İnci Ertuğrul
- İngilizce
- insafsızlkık
- insan
- insan halleri
- insan olmak
- insanlık
- intikam
- İslamiyet
- istanbul
- isyan
- İş Bankası
- işçi
- iyilik
- Jacques Brel
- James Stewart
- Japonya
- Jean Moreas
- Jim Reeves
- kabuk
- kadın
- kadınlar
- kahvaltı
- kahve
- kalıplar
- kalite
- Kamer Genç
- kan verme
- Kandil
- kaplumbağa
- kar
- Karagöz
- karanfil
- karanlık
- kardeş
- karışık duygu ve düşünceler
- karmaşa
- katiam
- kavafis
- kayıp
- Kayserispor
- keder
- kedi
- kediler
- Kelime oyunu
- Kemal Burkay
- kerpiç
- keşke
- keyif
- kıskançlık
- kış
- kız kardeş
- kızkardeş
- Kim Novak
- kiracı
- kishon
- kişisel
- kitap
- koka kola
- kolbastı
- komedi
- komik
- komşu
- komşuluk
- konser
- konut
- korku
- Korolar çarpışoyor
- koşullu refleks
- köpek
- kuaför
- kupa
- Kurban Bayramı
- kuyruk-bilim
- kültürel mozaik
- Lale
- latife hanım
- lezzet
- lisan
- lise
- Liz Taylor
- maneviyat
- manzara
- Marsel İlhan
- masal
- masumiyet
- maymun
- mazi
- meclis
- medya
- Mehmet Topuz
- mektup
- merasim
- Mevlana
- mevsimler
- Meyva Zamanı
- Michael Jackson
- mim
- misafir
- misafirlik
- Misak- ı milli
- mizah
- Montaigne deneme
- moral
- Mr. Smith
- muhabbet
- Muhabbet Kralı
- Muhammed
- muhasebe
- Murathan Mungan
- mutfak
- Mutfak şarkıları
- mutluluk
- Müge Anlı
- müzik
- müzik nostalji
- Nagazaki
- Nazım Hikmet
- nefret
- nekahat
- Nirvana
- Nisan
- Nişan töreni
- Noktürn.
- nostalji
- okan bayülgen
- olay
- olgunluk
- on line alışveriş
- ordan burdan
- Orhan Kemal
- Orhan Veli
- orman
- oruç
- otobüs
- otokontrol
- oyun
- ozan
- ödül
- öfke
- öğrenci
- öğretmen
- Öğretmenler günü
- ölüm
- ölüm yıldönümü
- ömür
- öykü
- Öykü Atölyesi
- özgüven
- özlem
- Paçoz
- Paçoz..
- Paris
- pasta
- paylaşım
- paylaşmak
- pazar
- pazar alışverişi
- pazar günü
- Pazar sohbeti
- pembe dizi
- pencere
- Piknik
- pişmanlık
- plan ve programlar
- planlar
- plasebo
- Platters
- polis
- popülizm
- program
- programlar
- radyasyon
- radyo
- Ramazan
- Ramazan davulu
- Red kit
- reklamlar
- resim
- resmi bayramlar
- Reşid Behbudov
- Rilke
- rin tin tin
- Roland Garros
- roman
- romantik
- romantizm
- röportaj
- ruh yorgunluğu
- ruhat mengi
- rüya
- saat
- sabah
- sadakat
- Sadettin Kaynak
- safiyet
- Sağanak
- sağlık
- sahur
- Samana
- samimiyet
- sanal
- sanat
- sanatçı
- sanatkar
- Saroyan
- Satürn
- schumann
- sebze
- seçkin
- seçme saçma sohbetler
- sel
- Selimpaşa
- Selmi Andak
- sergi
- sevdiğim şeyler
- sevgi
- sevgi soysal
- sevgili
- sevgililer günü
- sevinç
- seyahat
- seyirlik
- Seyyare
- Shakespeare
- Show TV
- sıcak
- sıkma
- sıradanlık
- Sidarta
- Sigara
- simit
- sinema
- sipariş
- sis
- soğuk
- sohbet
- sonbahar
- soru
- sorular
- spiker
- star
- still life
- su yücel
- suikast
- şablonlar
- şafak
- şans
- şarap
- şarkı
- şaşkınlık
- şeker
- Şeker Bayramı
- şerbet
- şermin
- şiddet
- şiir
- şikayet
- tabak
- tabletler
- tagore
- tanışma
- tansiyon
- tantuni
- tarif
- tartışma
- taşınma
- tatil
- tedavi
- teknoloji
- telaş
- telefon
- televizyon
- temizlik
- tenis
- tenis turnuvası
- terlik
- tevfik fikret
- Tırpan
- tiyatro sahne
- tokat
- toplantı
- Tövbeler Tövbesi.
- Transfer
- tren
- TRT
- TSM
- Ttv
- Tuna Huş
- tutsak
- tuvalet
- tüketim
- Tülin Oral
- Türkan Saylan
- türkü
- TV
- Uğur Mumcu
- umut
- unutma
- uyku
- Üç Hür El
- ülke meseleleri
- ümit
- üretmek
- ütü
- vahşet
- vakit
- Vasuveda
- vatan
- William Holden
- William Wordsworth
- Wimbledon
- yağlıboya resim
- yağmur
- yalnızlık
- yaprak
- yarışma
- yaşam
- yaşlılık
- yatak
- yaz
- yeğen
- yeğenlerim
- yeme-içme
- yemek
- yemekteyiz
- yeni yıl
- yeni yıl kartları
- yesterday
- yıl dönümü
- yılbaşı
- yıldız
- yıldönümü
- yoksulluk
- yol
- yolculuk
- yolculuk.
- yorgünluk
- Young at Heart
- yönetici
- yün
- yürüyüş
- zaman
- Zeki Müren