Çok keyifliydim aslında.
Blogum şenlenmiş, evim temizlenmİş, çok uzun zamandır görmediğim, çook eski,
tüm doğum günlerimi(zi) çoğu yaz tatillerimi birlikte geçirdiğim, şimdilerde İzmir' de
yaşayan can arkadaşımı bir süre misafir edecek olmanın heyecanını yaşıyorken,
bir şey, çok canımı acıttı.
Bazı insanlar, bilerek ve isteyerek kalp kırar ve bunu yaparak beslenir, zevk duyar.
Kimileri istemeden, farkında olmadan yaparlar bunu. İnceliksiz, özensizdirler.
Ama öyle insanlar vardır ki, yere göğe koyamadığınız, anlata anlata bitiremediğiniz,
yerinde olmak istediğiniz, kutsadığınız...
İşte onların yarattığı en ufak bir hayal kırıklığına asla alışamaz,
bunun damağınızda bıraktığı acı tadı asla unutamazsınız.
Bu gece böyle bir şeydi yaşadığım. Geldi ve geçti .
Yüreğimdeki iz düşümleri ve yansımaları sabit kalmak şartıyla...
Dostlar endişelenmesin diye açıklama yapmak istedim.
Öylece oturuyordum ekrana boş gözlerle bakarak.
Ruhum yorgun, bedenim yorgun. Bir sebepsiz sıkıntı içimde.
Ya da çok fazla sebepli bir karamsarlık hali.
Bir boşluk, yoksunluk, çözümsüzlük ...
Hep var olan, ara sıra ortaya çıkan, bildiğim, kanıksadığım, korktuğum .
Bir kızgınlık hali belki. Biraz başkalarına, en çok da kendime...
Bir türlü kurallarını öğrenemediğim hayata hepsinden de çok.
Her neyse. Sessizce gelmiş, başı hafifçe yana eğik dikkatle beni izliyordu.
Çekik kahverengi gözlerinde endişe gördüm.
Çok hırpalanmıştı bu gün oysa. Kırgındı bana. Bütün gün bir odadan öbürüne kaçıp
durmuştu elektrik süpürgesinin gürültüsünden. Düzeni bozulmuştu.
Sabah çıkarmamış, bütün gün de hiç ilgilenmemiştim.
Öyle tereddütle duruyordu, kapının aralığında, tek ayağı havada, koşmaya hazır.
Sadece kollarımı hafifçe uzatmam yetti kopup yanıma gelmesi için.
O ellerimi yalarken yüreğimin ısındığını hissettim. Kuyruğu sevinçle dansediyordu.
Saf sevgi böyle bir şeydi işte. Ölçüsüz, hesapsız, ihtiyatsız, tartıp biçmeden, korkmadan,
çekinmeden, incitmeden, iğnelemeden, açık, net, pırıl pırıl.
İyi ki vardı. İyi ki geldi yanıma.
İyi ki koştu getirdi sevgisini...
Zaman zaman küçük şeyleri yakalar, onlarla mutlu olur, yaşamımıza kattıkları sürpriz
için sevinir, zaman zaman bloglarımıza da taşır "küçük büyük mutluluklar" benzeri
başlıklarla önemlerini vurgularız.
Bugün benim başlığım da, benzer durumlardan yola çıkarak, " yaşamımı zehir eden
ufak-büyük aksilikler" olmalıydı. Ama çok uzun diye vazgeçtim.
Kariyerimin neredeyse tümünü Kambiyo servislerinde, (döviz hesapları, para transferleri,
ithalat-ihracat) maddi manevi hemen hiç sorun yaşamadan tamamlamış, ailevi
konularda sorun çözücü olarak o evden bu eve (hısım, akraba, arkadaş da buna dahil)
koşturan, üç yeğenim ve birçok arkadaş çocuklarının mezuniyetlerine, Anadolu liseleri
ve üniversitelere girişlerine doğrudan katkı sağlayan biri olarak pratik yaşamın mini
minnacık sorunları karşısında elimin ayağımın birbirine dolaşıyor olması canımı fena
halde sıkmakta, kötüsü, yaşamımın düzenini, rutinini bozmakta, ilaveten, özgüvenimi
yerle yeksan etmekte.
Yetmiş milyon okurum illa da örnek isterse diye hemen aklıma gelenlerden birkaçı.
(Her gün çaydanlık yakmak, üç gözlüğü birden kaybedip, arayıp bulmak için
odalar arasında kilometrelerce yol katetmek gibi sonradan olmaları es geçiyorum.)
-Şampuan, spray, bazı kozmetik eşyalar (pudra vs) bazı ilaç kapakları (özellikle asprin şişesi)
dvd hatta kolonyalı mendil gibi şeyleri ilk kullanıma açamamam.
Küpe, bilezik, kolye, broş gibi eşyaların (hafif karmaşıksa) mekanizmalarını çözüp onları
takabilmek için uzun zamanlar harcamam. (Ve çıkarabilmek için)
Taksiyle bir yere gitmeye kalkıştığımda, gideceğim yeri asla tarif edememem.
Randevu gün ve saatlerini her seferinde unuttuğum için bir gün öncesinden
mutlaka birileri tarafından aranmak zorunda kalmam. (Bensiz olamazlar çünkü:))
Yeni alınan tüm elektronik ve beyaz eşyaları, bir bakışta çözüp tek başınayken asla
kullanmaya cesaret edememem. Bir küçücük cep telefonunun bir fonksiyonunu
çözebilmek için parktaki 5 yaşındaki (+1,-1 ) çocuklardan yardım istemem.
Ve bugüne gelecek olursak....
Sevgili dostum Sis' in herşeyiyle hazırlayıp kotarıp önüme koyduğu yeni yüzlü
bloguma, hazırladığım 10 şarkılık listeyi günlerce uğraştığım halde ekleyememiş olmam.
Eminim tek bir tık la halledilecek bir şeydir:((
Biliyorum, tüm dahiler dalgın ve dikkatsizdir.
Ama bunu bilmek, özene bezene hazırladığım listemdeki o güzelim müzikleri
(ki bunu yapmak hep hayalini kurduğum bir şeydi, 70 milyon okurumun mükemmel
yazılarımı hafif müzik eşliğinde okuması ) dinleyemediğim gerçeğini değiştirmiyor.
Bu yazıyı okuyan bir çok kişi, şimdi içinden, " pabuçlarımın dahisi, bi küçücük teknik
sorunu bile çözemiyoo" diyebilir ama ne gam, vidalardan parabollere, pi sayısından
denge prensiplerine bir çok konuya el atmış, "bana bir dayanak verin size dünyayı
yerinden oynatayım" demiş ve oynatmış biri olarak Archimedes' in adı geçtiğinde
akıllara ilk gelen, çırılçıplak sokaklarda koşturan bir adamcağız imajı değil mi?
Hep keyifli olalım....
Kar bu gün sakin, dingin, nazlı, nazik bir biçimde yeniden
yağdı İstanbul' da.
Camdan bakarken de güzeldi, dışarda dolaşırken de...
Hiç kimseye rahatsızlık vermedi. Aksine,
huzur taşıdı yüreklere.
En azından benimkine.
Ve Paçoz unkine.
Paçoz la bugün tadına vardık, keyifle uzun uzun dolaştık.
Ne üşüdük, ne yorulduk.
Kısaca güzeldi...
Birkaç gün önceydi sanırım.
Son zamanlarda sıkça olan yine tekrarlanmış, sabah saatlerinden
itibaren ikindi vaktine kadar süren elektrik kesintisi yüzünden ev buz gibi olmuştu.
Sarınmış bürünmüş minik pilli radyomu dinliyordum.
Minik pilli radyom. Son zamanlarda satın aldığım bana en iyi gelen şey.
Van depreminden sonra sürekli elimin altında bulundurduğum deprem çantasını
uzun zamandır güncellemediğimi hatırlamış, eskiyen bisküvileri paçozun
bayatlayan kuru mamalarını atıp yerine yenilerini koymuş, mataradaki suyu
yenileyip, yeni sigorta poliçemi eskiyenle değiştirmiştim.
Bir kırtasiyeciden aldığım küçük pilli el radyosu hiç içime sinmemişti
çünkü doğru dürüst hiç bir yeri almıyordu. Safi cızırtıdan ibaret bir şeydi. Son
Eminönü gezimde Doğu İş Hanı' nın önünden geçip gidecekken aniden
karar verip şu an keyifle Gigliola Cinquetti' den Dio Come te Amo' yu izlediğim
bu küçük mucize cihazı üst raflardan bir yerlerden indirterek satın almıştım.
Son kurtarıcım da bu minik şey oldu sanırım.
Bu sabah güneşli bir güne ilk defa keyifle uyandıysam onun geceler boyu
bana anlattığı dinlettiği şeylerin katkısı büyüktür.
Tekrar başladığım yere dönecek olursak, ben kanepede büzülmüş öylece otururken, bir
uğultuyla birlikte karşımdaki televizyon canlandı ve dile geldi. Kesinti bitmişti.
Ekranda bakımlı, sade makyajlı, şık giyimli kibar bir hanım birşeyler anlatıyordu.
Bir evlendirme programı izlemekte olduğuma inanamadım, ama öyleydi ve o kadının
orada olması kötü bir şaka gibiydi. Hikayesi bana çok tanıdık gelmişti. 58 yaşındaydı.
Anne ve babasını genç yaşta ve kısa aralıkla kaybetmiş, sonra bir evlilik yapmış,
mutlu mesut yaşarken eşi bir başka kadına aşık olup onu terkedince doğduğu yere
İzmir' e dönüp yalnız yaşamaya başlamış. Bu arada ardarda iki kardeşini kaybetmiş.
Yeğenlerine hami olmuş. Aralarında müthiş bir sevgi bağı oluşmuş. Dostları da onu
hiç yalnız bırakmamışlar. Yaşayıp gidiyormuş sakin, tekdüze.
Sonra bir gün başına talihsiz bir olay gelmiş. Sol ayak bileği kırılmış.
Alçıya almışlar. Doktoru bir ay evden çıkmasını yasaklamış.
Kalanını onun ağzından dinleyelim.
"Bir gün uyandığımda kendimi çok berbat hissettim. Dışarda çok güzel bir hava vardı
ben dört duvar arasında mahkum bibiydim. Birkaç dostumu aradım. Tesadüf bu ya
hepsinin haklı bir mazereti vardı. Yeğenlerimin her biri kendi işinde gücündeydi.
Çıldırmak üzereydim, ağabeyimin oğlunu aradım, 'hala, bugün gelemem
ama ilk fırsatta söz veriyorum ' deyince, ben çok kötüyüm, umarım
geç kalmış olmazsın deyip kapattım telefonu."
Sonrasında, sanırım facebook ilanını görüp ani bir kararla telefon açmış o programa...
Ben de tam o yaşlarda benzer şeyleri geçirmiş ve tam iki yıl süreyle eve kapanıp
sıkıntılarımı kendi içimde yaşamış, hatta zaman zaman kendimle bir güzel gırgır
da geçmiştim. Ama tabii ki hiç kolay değildi.
O günlerden birinde yeğenim Erdem aniden " Asu' cum gel sana bir blog açalım"
dediğinde neden bahsettiğini anlamamıştım. Bir müddet önce annesine de onun talebi
ve tarifi üzerine müzikle ilgili bir blog düzenlemişti ama çok da fikrim yoktu.
2009 yılı Ocak Ayı başlarında açılan bloga cesaret edip yazmaya başlamam için bir ay
geçmesi gerekecekti. 12 Şubat' ta giriş yazımı yazdım...
Sonrası, gerçek dünyada çift bastonla yürüyemezken önüme açılan kocaman bir
alemde uçmaya başlamıştım bile...
Uçtum...Başım dönüp sersemledim. Koştum...Sendeledim... Coştum....Duruldum...
Gördüm ki sanalı, gerçeği, dünya hep aynı dünya. Sevinciyle, üzüntüsüyle, iyi ve
kötü sürprizleriyle, hayal kırıklıkları, coşkuları, sevgileri, güzel dostları ve
dostluklarıyla ...
Bir yıl daha geçip gidivermiş işte...
Nicelerine diyelim... Sevgiyle...Keyifle...
Ve hep güzel şeyler yazmak umuduyla...
Hep sevgiyle kalalım...
Bir defa için ey yolcu tedbirsiz ol, ve yolundan dön,
uyanık olduğun halde bir sis ağının içinde hapsolmuş
güneş gibi kal...
Fena yolun sonundaki yolunu şaşırmış kalplerin bahçesini ihmal etme,
orada, güzel suların denizde kayboldukları yerde çimenler
kendi kendilerine açmış çiçeklerle doludur...
Uzun zaman, dinlenemeden, faydasız senelerin getirdiği mükâfatın
üzerine titredin, bunlar artık dağılsın,
sana her şeyi kaybetmiş olmanın ümitsiz zaferi kalacak...
R.TAGORE
Firari' den
Sevgili Hüznün Tadı' ndan anket tadında bir mim geldi. Çok teşekkürler arkadaşım.
zevkle yanıtlayacağım.
Anlamlı bir söz.
Hemen aklıma gelen, Baudelaire 'in bana nedense çok yakın gelen şu sözleri:
"Ben nerede değilsem, orada iyi olacakmışım gibi gelir"
Makyajda olmazsa olmazım.
20 yıl sonra yine ve yeniden eye liner ım.
Uyguladığım güzellik tüyosu.
Uzunca düşündükten sonra, yok böyle bir şeyim.
(Huzur ve uykunun çok önemli olduğunu söyleyebilirim)
En sevdiğim çiçek.
Çocukluğumdan bu yana: HANIMELİ
Nefret ettiğim bir şey.
Benimle balkonda çay içerken uzaktan gelen komşusuna en candan tebessümü ve
el kol işaretleri ile selam verirken " yine marketi yüklenmiş, çoluk çocuk obez oldular
adamcağızın çalışmaktan beli büküldü..." şeklinde tıslayan insan tipi.
En çok sevdiğim iltifat. Çok duyduğum (uz) bir şey.
"Sizi yetiştiren anneniz-babanız nurlar içinde yatsın."
Favori kitabım.
Tartışmasız -tereddütsüz: " Büyüyen Ay, TAGORE "
Bana görünüm olarak yakın bulduğum ünlü.
Eşim benzerim yok bu alemde :))
Herkesin sevdiği ama benim sevmediğim bir ürün.
Mikrodalga fırın. Evlerine çıkan yeğenlerim başta olmak üzere sözümün geçeceği
hiçbir yakınımın kullanmasına izin vermem. Satıcı firmalar bile " kapağını açınca önünde
durmayın" derken...
Şu an en çok almak istediğim kozmetik ürün.
Guerlain marka parlatıcı ruj. Yoğunluğu ve kalıcılığı mükemmel. Senelerce kullandım. Artık
yok. Ne Türkiye' de ne de yurt dışında. Her çıkana ısmarladım biliyorum olmadığını.
(Allahtan pek modası kalmadı parlatıcıların.)
Benden de, Nur' a (Yaşamın Kıyısında), Sis' e (Kıtap evi) ve Çınar' a gitsin.
14-15 yaşlarındaydım. 1964-65 yılları...
İstanbul' a döneli 1 yıl filan olmuştu. Biraz acılı, biraz şaşkın, biraz meraklı, biraz öfkeli
bir dönemim. Fiziksel, ruhsal, çevresel yeniliklerle başetmeye çalışırken henüz
büyümeye vaktim olmamıştı. Benimle yaşıt, bir yaş büyük ve küçük üç kardeş, teyze tarafından
kuzenler, belki biraz da annelerin teşvikiyle (kardeşileri de aralarınıza alın) ailecek görüşme
dışında bir gün evlerindeki bir arkadaş toplantısına beni de davet ettiler. Delikanlılar
Galatasay Lisesinde okuyorlardı, benimle yaşıt kızkardeşleri de Atatürk Kız Lisesinde.
Oğlanlar tam fırlamaydılar o dönemde. Anlamakta güçlük çektiğim muhabbetler, çılgın
müzik, serbest tavırlar... Kezban misali bir kenarda oturuyordum. Sonra kuzen ortalıkta
dolaştırdığı anket defterini elime tutuşturdu. Standart sorular, en sevdiğiniz renk, şarkı vs.
En sonunda da son zamanlarda en beğendiğim fıkrayı yazmam isteniyordu. Özenle ve
ciddiyetle tüm sorulara ayrıntılı cevaplar verdikten sonra o günlerde çok güldüğüm
pikniğe giden kaplumbağa ailesinin macerasını yazdım. Hani yıllarca giderler ormana
ulaştıklarında anne aylar süren sofra düzenlemesinden sonra tuzu unuttuğunu farkeder.
Yavru kaplumbağa eve gidip tuzu getirmeyi önerir. Senelerce beklerler. Sonra yavru
gülerek bir ağacın arkasından çıkar. Sizi kandırdım daha yola çıkmadım diye.
Evet, bu sevimsiz çocuk fıkrasını çok da ayrıntılı biçimde fırlama Galatasaraylı ergen
kuzenin anket defterine özenle yazdım. Defterde 2 sayfadan fazla yer işgal etmiştim.
Deftere bir göz attı, buz gibi bir sessizlik... Bir terslik olduğunu anladım. Sonra bir ara
defteri alıp benden öncekilere bir bakiim dedim. Komik, çapkın cevaplar, o yaşa uygun
müstehcen (imsi) fıkralar ve hiç kimse bir sayfayı bile doldurmamış. Sırtımdan ter boşandı.
Kaçıp gitmek, o yazdıklarımı koparıp un ufak etmek istedim. Çok utanmıştım.
Bu kadar zaman sonra bu anı, son zamanlarda ortalıkta dönen abuk
bir reklam dizisinden birini izlerlen birden düştü aklıma. Ne güzel unutmuşken.
Hani şu lunaparkta atlı karıncayla adrenalin patlaması yaşamak isteyen kızla ilgili...
O gün bu gün olsaydı eminim hepsi birden beni işaret ederek TİFİTİ BU YAW derlerdi.
İkinci bir yıkımı da bir tanıtım filmiyle yaşadım.
Dede torununa gitarını veriyor. "Al bunu, çal müziğini, kazan bu yarışmayı. Baban da
bu gitarla birincilik kazanmıştı. Gençliğimde ben de bu gitarla yıkmıştım ortalığı"
diyor. Geride fon müziği olarak Erkin Koray' ın ESTARABİM' i...
Yahu ben kocaman adamların ninesi olmuşum da haberim yokmuş :(((
Daha ruhum "abla" dan "teyze" ye zor transfer olmuşken...
Kar yüzündan toplantılar iptal edilip, Paçozu bile kayıp düşerim korkusuyla
çıkaramadığım bu günlerde beyaz cama iyice düştüm. Hollywood filmlerinden
sonra Gözyaşlarıyla "Ağustosta Rapsodi", müthiş bir zevkle "Arka Pencere".
Sevdiğim dizilere mazoşist bir yaklaşımla sevmediklerimi de ilave ettim.
Örneğin, "Öyle bir Geçer Zaman ki".
İlk birkaç bölümünü izlemiştim. Nasıl bu hale gelmiş geçen zaman içinde.
Erkan Petekkaya' nın ayrılmak istemesine hak vermemek mümkün değil.
Ben rastlantı sonucu intihar sahnesiyle başladım izlemeye. Çok da vâkıf değilim
olana bitene ama sırayla, biri kendini öldürdü-biri nikaha gitti, sonra, vazgeçti,
çok güzel gelinin babası damadı eşşek sudan gelene kadar dövdü. Gelin çıldırdı.
Aynı gün en iyimser tahminle, ertesi gün, ablası kocasını aldattı, anne kızılarıyla
ilgilenirken, şirkette birileri kuyusunu kazdı, bu arada bir adam öldü. Aynı gün
oğulları sevgilisinin önce evlendiğini görerek kahroldu, sonra intiharına şahit
oldu. Gece geç vakit eve perişan geldiğinde babasına olanı biteni anlattı. İşte tam
kızın evlenme haberini alıp oğlunu teselli etmeğe çalışırken "baba bitmedi" deyip de
kızın kendisini arabanın altına attığını söylediğinde Petekkaya' nın (babanın demiyorum
özellikle) bir YOK ARTIK deyişi vardı ki içinden, "ben bu diziden giderim arkadaş,
bu kadarı da pes artık" dediğinden eminim.
Sonrasında damat intihara teşebbüs eder, hastaneye kaldırılır, kız da aynı hastanede
rehabilite olmaktadır ve bir kadın, bir erkek iki doktor her yere yetişmektedir.
O dönemleri iyi bilen biri olarak, otuzlu yılların garip çantaları, az doktorlu tek hastane
keyfiyeti... Bu arada anne fakir düşer. Büyük kız çocuğunu kaybeder. Karısı babayı aldatır.
Ağabey, elti ve kızları "Cemile artık fakir" diye göbek atarlar...
Bu diziyi izlerken hep aklıma "kedi nerede-ağaca çıktı-ağaç nerde.............dağ nerde -
yandı bitti kül oldu" tekerlemesi gelmekte nedense...
Ve ewweet ...
Bir sevgililer günü daha...Ve bir reklam.
"Sadece aşktır rüyaları gerçeğe dönüştüren.
Şimdi aşk zamanı.
Şimdi PIRLANTA zamanı...."
Bu Blogda Ara
Contributors
Blog Listem
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Merhaba,6 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum9 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
Merhaba demeye geldim...10 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
TAŞINDIM...13 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İzleyiciler
Yazı Arşivi
-
►
20
(5)
- ► Eylül 2020 (1)
- ► Ağustos 2020 (3)
- ► Temmuz 2020 (1)
-
►
17
(4)
- ► Nisan 2017 (1)
- ► Şubat 2017 (1)
-
►
16
(1)
- ► Şubat 2016 (1)
-
►
15
(1)
- ► Ağustos 2015 (1)
-
►
14
(16)
- ► Aralık 2014 (1)
- ► Eylül 2014 (2)
- ► Ağustos 2014 (1)
- ► Haziran 2014 (1)
- ► Mayıs 2014 (2)
- ► Nisan 2014 (4)
- ► Şubat 2014 (1)
-
►
13
(44)
- ► Aralık 2013 (3)
- ► Kasım 2013 (3)
- ► Eylül 2013 (6)
- ► Ağustos 2013 (3)
- ► Temmuz 2013 (1)
- ► Haziran 2013 (1)
- ► Mayıs 2013 (3)
- ► Nisan 2013 (7)
- ► Şubat 2013 (3)
-
▼
12
(96)
- ► Aralık 2012 (2)
- ► Kasım 2012 (4)
- ► Eylül 2012 (16)
- ► Ağustos 2012 (7)
- ► Temmuz 2012 (5)
- ► Haziran 2012 (8)
- ► Mayıs 2012 (10)
- ► Nisan 2012 (14)
- ▼ Şubat 2012 (8)
-
►
11
(179)
- ► Aralık 2011 (19)
- ► Kasım 2011 (38)
- ► Eylül 2011 (14)
- ► Ağustos 2011 (17)
- ► Temmuz 2011 (8)
- ► Haziran 2011 (14)
- ► Mayıs 2011 (11)
- ► Nisan 2011 (9)
- ► Şubat 2011 (10)
-
►
10
(152)
- ► Aralık 2010 (12)
- ► Kasım 2010 (12)
- ► Eylül 2010 (9)
- ► Ağustos 2010 (12)
- ► Temmuz 2010 (7)
- ► Haziran 2010 (12)
- ► Mayıs 2010 (11)
- ► Nisan 2010 (17)
- ► Şubat 2010 (11)
-
►
09
(186)
- ► Aralık 2009 (22)
- ► Kasım 2009 (22)
- ► Eylül 2009 (17)
- ► Ağustos 2009 (24)
- ► Temmuz 2009 (19)
- ► Haziran 2009 (20)
- ► Mayıs 2009 (20)
- ► Nisan 2009 (8)
- ► Şubat 2009 (5)
Müzik
Popüler Yazılar
-
KADİM DOSTLAR Önce beni sık sık evinde ağırlayan 35 yıllık dostumla keyifli bir fotoğrafla başlayalım. Blogger dostlarım onu daha önce bahse...
-
bilmem hatırlar mısın bir liseli kız vardı bir liseli esmer kız gözleri yıldız yıldız saçları gece gibi simsiyah dökül...
-
Sayın Haykırış, Yok etmeye çalışmak yerine varlığımızı işaret ettiğiniz, düşmanlık yerine dostluk gösterdiğiniz, kara çalmak yerine üzerimiz...
-
Yeni yılda Tüm zorlıklar karşısında çetin ceviz olacağıma.... Fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerle kendimi üzmey...
-
Akşam masamı toparlarken gözüme kutunun içinde birikmiş not kağıtlarım ilişti. Duyduğum, gördüğüm ilginç şeylere dair ipucu cümlecikler. Ç...
-
Onlar bağırışıyor. Döğüşüyorlar, şüphe ediyor ve yeise düşüyorlar; boğuşma ve çekişmelerinin sonunu bulacağa benzemezler. Senin hayatın, saf...
-
Ey dünya! Ebedi olarak yaşıyorsun Mevsimlerin tepsilerinden Çiçekler ve yapraklar Yolunun üzerine Dökülüyorlar. ...
Etiketler
- 2010
- 2011
- 27 mayıs İhtilali
- 7 numara
- ABD
- abla
- acemilik
- açlik
- Adıyaman
- afet
- ağabey
- ağaç
- Ağustosta Rapsodi
- aile
- akraba
- akrostiş
- akşam
- Albatros
- alış-veriş
- alışkanlık
- alışveriş
- alışveriş tutkusu
- Ali Muhittin Hacı Bekir
- Alphonse de Lamartine
- amatörlük
- anı
- anılar
- anılar...
- anlaşma
- anlayış
- anma
- anne
- anneanne
- anneler günü
- Antalya
- apartman hayatı
- arayış
- arıza
- Arka Pencere
- arkadaş
- armağan
- aşı
- aşk
- aşure
- Atatürk
- ateş böceği
- atom bombası
- Attila İlhan
- ATV
- ATV şarkı
- Avustralya Açık Tenis
- ayaz
- ayrılık
- aziz nesin
- B.Necatigil
- baba
- Babalar Günü
- bahar
- bahçe
- balkon
- banka
- Barbra streısand
- barış
- başarı
- başlangıç
- Baudelaire
- Bauelaire
- Bayrak
- bayram
- Beatles
- bebek
- bekir sıtkı erdoğan
- beklentiler
- BEN
- beste
- beşiktaş
- Betty Smith
- beyaz dizi
- beyaz diziler
- beyaz roman
- Bhagavatgita
- bilgisayar
- Bir genç kız Yetişiyor
- Bir sarkısın sen
- Bir Şarkısın Sen
- birlik ve beraberlik
- birliktelik
- bitki
- biyografi
- blog
- blogger
- börek
- Buddha
- bugün
- bulmaca
- buluşma
- buzdolabı
- Bülent Ecevit
- Cahit Sıtkı Tarancı
- can yücel
- Capra
- cehalet
- centilmen
- cesaret
- cevaplar
- cezerye
- cinayet
- cocuk
- cocuk.
- cocukluk
- Cronin
- Cumhuriyet
- Cüneyt Gökçer
- çalışma hayatı
- çaresizlik
- çay
- Çığlık
- çınar
- çiçek
- çiçekler
- çiğ
- çocuk
- çocuklar
- çocukluk
- çöp
- dalgınlık
- Daltonlar
- damat
- Damdaki Kemancı
- dans
- davetiye
- dayak
- dedikodu
- Defne Joy Foster
- demirhindi
- deneyimler
- deniz
- deprem
- dergi
- destan
- dilek
- dilekler
- dinlenme
- disko kralı
- diyet
- dizi
- doğa
- doğallık
- doğum günü
- dolap
- Doris Day
- dost
- dostluk
- dostluk.
- dostlulk
- duygular
- düğün
- dül dül
- dünya
- dünya kadınlar günü
- Dünya Prematüre Günü
- düşmanlık
- düşünceler
- düşünceler.
- Ecevit
- edebiyat
- Edgar Allan Poe
- Ekim
- Ekrem Bora
- Elazığ depremi
- emek
- emekli
- eminönü
- Emirgân
- Engelliler
- ephraim kishon
- erişkin
- erişlilmezlik
- erkek
- eski yıl
- eşek
- eşyalar
- etiket metiket yok
- Etkinlik
- eve dönüş
- evlat
- Ey Aşk Nerdesin
- eylül
- ezan
- Ezel
- Fakir Baykurt
- fal
- fanatizm
- Farrah Fawcett
- fasulye
- felaket
- felsefe
- fenerbahçe
- fırtına
- Fikret Otyam
- film
- filozof
- final
- Firari
- firuze
- fono
- formüller
- fotoğraf
- Frank Sinatra
- Futbol
- gazanfer özcan
- gece
- geçim
- Geçmiş
- geçmişten şarkılar
- gelecek
- gelin
- genç kız
- gençlik
- gerçek
- geyik
- gezi
- gezinti
- giden sene
- Gitanjali
- giysiler
- Govinda
- gökkuşağı
- göl
- gönülçelen
- gösteri
- göze çarpmayan debdebe
- gözyaşı
- Grace Kelly
- grizu
- gül
- Gülümse
- gün batımı
- güncel
- güneş
- Güneydoğudan öyküler-Önce vatan
- Günlük yaşam
- güven
- güz
- güzellik
- güzellikler
- haber
- haberler
- Hacer Buluş
- Hacivat
- hafta sonu
- hak
- hala
- harika çocuklar
- hasta
- hastalık
- hayal kırıklığı
- Hayali Küçük Ali
- hayaller
- hayat
- hayvan
- hayvanlar
- hayvanlar alemi
- hazan
- hediye
- Herman Hesse
- hiciv
- Hindistan
- Hiroşima
- Hitchcock
- hobby
- Hollywood
- hoptirinam
- hoşgörü
- hoşluklar
- http://www.blogger.com/img/blank.gif
- huzur
- hüsran
- hüzün
- ıhlamur ağacı
- ışık
- ibadet sohbet
- içimizdeki çocuk
- içtenlik
- iftar
- ihmal
- İhsan Varol
- ikiyüzlülük
- ikram
- ilaç
- ilginç şeyler
- ilişki
- ilkbahar
- ilkokul
- İlkokul şiiri
- İnci Ertuğrul
- İngilizce
- insafsızlkık
- insan
- insan halleri
- insan olmak
- insanlık
- intikam
- İslamiyet
- istanbul
- isyan
- İş Bankası
- işçi
- iyilik
- Jacques Brel
- James Stewart
- Japonya
- Jean Moreas
- Jim Reeves
- kabuk
- kadın
- kadınlar
- kahvaltı
- kahve
- kalıplar
- kalite
- Kamer Genç
- kan verme
- Kandil
- kaplumbağa
- kar
- Karagöz
- karanfil
- karanlık
- kardeş
- karışık duygu ve düşünceler
- karmaşa
- katiam
- kavafis
- kayıp
- Kayserispor
- keder
- kedi
- kediler
- Kelime oyunu
- Kemal Burkay
- kerpiç
- keşke
- keyif
- kıskançlık
- kış
- kız kardeş
- kızkardeş
- Kim Novak
- kiracı
- kishon
- kişisel
- kitap
- koka kola
- kolbastı
- komedi
- komik
- komşu
- komşuluk
- konser
- konut
- korku
- Korolar çarpışoyor
- koşullu refleks
- köpek
- kuaför
- kupa
- Kurban Bayramı
- kuyruk-bilim
- kültürel mozaik
- Lale
- latife hanım
- lezzet
- lisan
- lise
- Liz Taylor
- maneviyat
- manzara
- Marsel İlhan
- masal
- masumiyet
- maymun
- mazi
- meclis
- medya
- Mehmet Topuz
- mektup
- merasim
- Mevlana
- mevsimler
- Meyva Zamanı
- Michael Jackson
- mim
- misafir
- misafirlik
- Misak- ı milli
- mizah
- Montaigne deneme
- moral
- Mr. Smith
- muhabbet
- Muhabbet Kralı
- Muhammed
- muhasebe
- Murathan Mungan
- mutfak
- Mutfak şarkıları
- mutluluk
- Müge Anlı
- müzik
- müzik nostalji
- Nagazaki
- Nazım Hikmet
- nefret
- nekahat
- Nirvana
- Nisan
- Nişan töreni
- Noktürn.
- nostalji
- okan bayülgen
- olay
- olgunluk
- on line alışveriş
- ordan burdan
- Orhan Kemal
- Orhan Veli
- orman
- oruç
- otobüs
- otokontrol
- oyun
- ozan
- ödül
- öfke
- öğrenci
- öğretmen
- Öğretmenler günü
- ölüm
- ölüm yıldönümü
- ömür
- öykü
- Öykü Atölyesi
- özgüven
- özlem
- Paçoz
- Paçoz..
- Paris
- pasta
- paylaşım
- paylaşmak
- pazar
- pazar alışverişi
- pazar günü
- Pazar sohbeti
- pembe dizi
- pencere
- Piknik
- pişmanlık
- plan ve programlar
- planlar
- plasebo
- Platters
- polis
- popülizm
- program
- programlar
- radyasyon
- radyo
- Ramazan
- Ramazan davulu
- Red kit
- reklamlar
- resim
- resmi bayramlar
- Reşid Behbudov
- Rilke
- rin tin tin
- Roland Garros
- roman
- romantik
- romantizm
- röportaj
- ruh yorgunluğu
- ruhat mengi
- rüya
- saat
- sabah
- sadakat
- Sadettin Kaynak
- safiyet
- Sağanak
- sağlık
- sahur
- Samana
- samimiyet
- sanal
- sanat
- sanatçı
- sanatkar
- Saroyan
- Satürn
- schumann
- sebze
- seçkin
- seçme saçma sohbetler
- sel
- Selimpaşa
- Selmi Andak
- sergi
- sevdiğim şeyler
- sevgi
- sevgi soysal
- sevgili
- sevgililer günü
- sevinç
- seyahat
- seyirlik
- Seyyare
- Shakespeare
- Show TV
- sıcak
- sıkma
- sıradanlık
- Sidarta
- Sigara
- simit
- sinema
- sipariş
- sis
- soğuk
- sohbet
- sonbahar
- soru
- sorular
- spiker
- star
- still life
- su yücel
- suikast
- şablonlar
- şafak
- şans
- şarap
- şarkı
- şaşkınlık
- şeker
- Şeker Bayramı
- şerbet
- şermin
- şiddet
- şiir
- şikayet
- tabak
- tabletler
- tagore
- tanışma
- tansiyon
- tantuni
- tarif
- tartışma
- taşınma
- tatil
- tedavi
- teknoloji
- telaş
- telefon
- televizyon
- temizlik
- tenis
- tenis turnuvası
- terlik
- tevfik fikret
- Tırpan
- tiyatro sahne
- tokat
- toplantı
- Tövbeler Tövbesi.
- Transfer
- tren
- TRT
- TSM
- Ttv
- Tuna Huş
- tutsak
- tuvalet
- tüketim
- Tülin Oral
- Türkan Saylan
- türkü
- TV
- Uğur Mumcu
- umut
- unutma
- uyku
- Üç Hür El
- ülke meseleleri
- ümit
- üretmek
- ütü
- vahşet
- vakit
- Vasuveda
- vatan
- William Holden
- William Wordsworth
- Wimbledon
- yağlıboya resim
- yağmur
- yalnızlık
- yaprak
- yarışma
- yaşam
- yaşlılık
- yatak
- yaz
- yeğen
- yeğenlerim
- yeme-içme
- yemek
- yemekteyiz
- yeni yıl
- yeni yıl kartları
- yesterday
- yıl dönümü
- yılbaşı
- yıldız
- yıldönümü
- yoksulluk
- yol
- yolculuk
- yolculuk.
- yorgünluk
- Young at Heart
- yönetici
- yün
- yürüyüş
- zaman
- Zeki Müren