Bu gün ter bun içinde tam üç sepet büyüklü küçüklü çamaşırın gözüne gözüne elimdeki sıcak
ütüyü vurup, onları hizaya sokar dümdüz ederken bundan neden mazoşistçe bir zevk aldığımı
kavrayıverdim.
Yaşamımda düzeltebildiğim, düzeltebileceğim bu bez yığınından başka hiç bir şey yok.
Zaaflarım, beni üzen şeyler, bozulan ilişkiler, elimden kayıp gitmekte olan güzellikler,
ruhumda ve yavaş yavaş yüzümde oluşmaya başlayan kırışıklıklar, yaşamımda karşılaştığım,
şu an karşımda duran ve ileride çıkacak olan tüm engebeler için yapabileceğim hiç bir şey...
Bu çaresizliğin tüm hıncını sepetlerde birbirlerine sokulmuş, korkudan iyice büzüşüp bekleşen
o zavallı bez şekillerden alıyorum. Önce seriyorum önümdeki masaya, sonra küt diye
indiriyorum burnundan öfkeli buharlar saçan kızgın demiri. Zavallıların bazıları korkularından
sararıp soluyorlar. Çok kızgınsak (ütüm ve ben) naif olanlar eriyip gidiyorlar.
Sonunda vahşi bir zevkle hepsini istifleyip gözümün önünden kaldırıp kapatıyorum yerlerine.
Oh beee!
Kimin gücü neye yeterse. Bu kadarı da bir şeydir.
Herkese öneririm...
Bu gün sevgili arkadaşım Nur' la birlikteydik.
Bloglarımızdan birbirimizin ruhuna zaten dokunmuşken, bunu biraz daha pekiştirdik.
Kahveleri höpürdeterek, çayları yudumlayarak, sohbetin tadının da bir başka olduğunu bir kez
daha anlamış olduk bu harikulade buluşmada.
Dertleştik, birbirimizi biraz daha tanımak ve anlamak fırsatını bulduk. Olmazsa olmazı yaptık.
Vatanı kurtardık. Hükümeti kurduk. Geçmişten söz ettik. Gelecekten kaygılandık.
Ağrılarımızdan söz ettik. Gündüzün sıcağından, gecenin soğuğundan şikayet ettik.
Kitaplardan, yazarlardan konuştuk.
Onun okuyacağından emin, benim okuyabileceğimden şüpheli olduğum kitaplar satın aldık.
Havalar ve havamız çok güzeldi doğrusu. Kadıköy de güzeldi hep olduğu gibi.
Hepsinden güzeli dostluktu.
Hayatıma böylesine sıcak, samimi, nazik ve kültürlü bir insan girdiği için çok mutluyum.
Günümü böylesine güzel kıldığı için sevgili Nur' a çok teşekkür ediyor, devamını diliyorum...
Bu dizide büyük mesajlar yok.
Olağanüstü tipler yok.
Dönem filmi, tarihi film değil.
Silah, kan, baba, polis, kavga yok.
Dikkati çekecek teknik, görsel farklılıklar yok.
Eski Türk filmi tadında sıradan bir mahalle dizisi.
Dört genç ve iki bildik aşk hikayesi. Fakir kız-zengin erkek, zengin kız fakir erkek.
Çok güzel müzikler var.
Zaman zaman, iç burkan küçük güzellikler, özenli ayrıntılar var. Bir söz, bir mimik gibi.
Sahici insanlar, toplumsal, şirin göndermeler var. (Kadın sabah programları, telefon bankacılığı)
Bir de Füsun Demirel var...
Sakin, huzurlu ve masum bir dizi.
Hani bazı dostlar vardır. Politika konuşursunuz, gündemden hararetle bahsedersiniz, kimiyle
irade çatışması yaşarsınız ara sıra. Sesler yükselir. Kimiyle sanattan kitaptan, şiirden
konuşurssnuz. Kelimelerinizi seçerek, dikkatle kullanırsınız. Kimiyle ağlar, kimiyle bol bol
kahkahalar atarsınız. Hep biraz gerilim, biraz dikkat, biraz özen, biraz da huzursuzluk barındırır
içinde bu birliktelikler.
Ama dost vardır, sakin, iddiasız, telaşsız, komplekssiz, yüzünde bir tebessümle sizi dinler, az
konuşur, konuştuğunda sesi yumuşaktır, bilge değildir, filozof değildir, hırslı, şikayetçi, kavgacı,
hiç değildir. Eleştirel gözle bakmaz. Açık aramaz. Sevgi dolu ve huzurludur. Benim var, sanırım
herkesin de vardır böyle dostları.
Bu dizi her seyredişimde bana böyle bir dostla yaşadığım o hoş birlikteliğin rahatlığını
hissettiriyor. Tuhaf bir benzetme oldu ama bu gece dahil hep bu geldi aklıma izlerken.
Umarım sitayişle bahsettiğim diğer diziler gibi aniden yokolmaz, ya da olumsuz yönde değişmez.
Eminönündeydim bu gün. Yıllarca her gün telaşla, emekli olduktan sonra haftada bir kez keyifle, son zamanlardaysa senede bir gün özlemle gittiğim, İstanbul' un bana en çok keyif veren ama maalesef gittikça daha fazla yorgun döndüğüm beldesindeydim.
Eminönünü sevmemin bir çok nedeni var. KIrkların sonu, ellilerin başında babam saltmışların sonunda ağabeyim, ablam, daha sonra kızkardeşim ve ben hep oralarda çalıştık. Ablam ve ben oralarda bitirdik iş hayatımızı. Dokusu, esnafı, bankaları, çarşıları, hanları, 100-150 yıllık (Hafız Mustafa-Hacı Bekir örnekleri gibi) müesseseleri, Yenicami' si Mısır Çarşısı hatta Atalar' ı hep var ve sanki hep de olacaklar.
Ve o muhteşem kalabalığı...
Başka hiç bir yerde hoşlanabileceğimi sanmadığım bu kalabalık, özellikle Sultanhamam' da kollarını açmış bekleyen dev boyutlarda bir dost gibi bir anda seni de içine alıveren (çok samimi olarak yapıyorum bu benzetmeyi) insan seli, o sele katılıp sürüklenmek bana garip bir şekilde korkunç zevk verir her gidişimde.
Çalıştığım şubenin hemen karşısındaki hanın içindeki, o tarihlerde temiz yüzlü beyaz önlüklü genç bir çocuğun işlettiği büfe, aynı yerde hala bankacıları ve esnafı doyurmaya devam etmekte. Şimdi bir adı var farklı olarak. "Cim bom Büfe"
Öğlenleri sık sık kuyruğa girip sabırsızlıka beklediğimiz, beklerken yapılışını izlediğimiz, izlerken sabırsızlandığımız o meşhuuur yarım ekmek içinde döner. Ekmek ortadan açılır, bol patates püresi, enfes bir salça sos ve bol döner doldurulur. Başka bir yerde o tadı asla bulamazsınız.
Hafız Mustafa' dan kireç kaymağında hazırlanmış kıtır kabak tatlısı, (annemin yaptığı kadar güzelini asla bulamasam da)Kurukahveci Mehmet Efendiden (her zamanki uzunlukta bir kuyrukta bekleyip) epeydir hasret kaldığım kahvemi aldım. Ali Muhittin Hacı Bekir' de demirhindimi içtim. Paçozuma bolca kemik, Sarılganlardan birkaç mutfak gereci, Gürün Han Çift Kaplan' dan çamaşır ve kolonya, makyaj malzemesi kıvır- zıvır bir kaç bir şey daha aldıktan sonra çok yorgun ama çok mutlu döndüm eve.
Belki yeniden daha sık tekrarlarım çok hoşlandığım bu serüveni.
Verdiği mutluluk yorgunluğa değer çünkü...
2011 Mayısından Sıradan bir Pazar Günü
Posted by Asuman Yelen in pazar alışverişi, sebze, tenis, yemek
Yine tenis, yine Rolland Garros yine ağır, sıkıntılı bir havadan tüm sıkıntılarımı aldı götürdü.
Artık eminim ki ben sadece beni mutlu edeceğinden emin olduğum şeylerle ilgilenmeliyim.
Beni sevdiğinden emin olduğum insanlarla ülfet etmeli, bildiğim, sevdiğim kitapları okumalı,
müzikleri dinlemeli, yemekleri yemeliyim. Risk almak için ne zamanım ne de isteğim var.
Yüreğimin kırılmaya, ruhumun yorulmaya , midemin bozulmaya tahammülü yok.
Bu sefer ilk gününden yakaladığım turnuvayı zevkle izlerken bir avazda geçirdim aklımdan
bunları. Çocukça bir coşkuyla. Sonra keyifle mutfağa girdim. Aslında ne gelenim var ne gidenim
bu aralar. Gençler işinde gücünde, hafta sonları da doğal olarak evlerini toparlayıp dostlarıyla
sevgilileriyle vakit geçiriyorlar. Ama ben yine alıştığım miktarda malzemeler alıp bol bol
pişiriyor, fazlasını da acil zamanlar için stokluyorum. Bazan iş çıkışı biri geliveriyor çünkü
"AÇIM" diye . Rayuş' a veriyorum çok güzel bir şey çıkarsa ortaya ama kendisi o kadar güzel
yemek yapıyor ki.
Yemek konusuna girmemin esas sebebi bu gün başıma gelen ilginç şey. Önce resimler.
Daha önce bahsetmiştim. Bu maydanos ve dereotlarını (semizotları şiddetli yağmura kurban
gitti) kendi ellerimle ektim, onlara gözüm gibi baktım, önce fısfısla( tohumları zedelememek için)
sonra normal şekilde sulayarak bu günlere bu boya getirdim.
Gelin görün ki bir türlü onları koparıp yemeklerime doğrayamıyorum. En son bu akşam üzeri ,
balkona birkaç sefer çıktım, tuttum bıraktım. Sonra Rayegan' dan maydanosla dereotu istedim
ve onları kullandım. O da şaşırdı.
Lütfen dostlarım, beni, bunun Paçoz' u kesip parçalara ayırıp o parçalarla yahni pişirmekle ilgisi
olmadığı konusunda ikna edin. İkna edin çünkü geride yetişmekte olan bir sürü domates,
salatalık, kabak ve dolmalık biber var. (Karpuz ve kavunlar olmamış)
Herkese bol güneşli güzel bir hafta diliyorum.
Sevgiyle kalın...
Bir sibop...
Bir hareket...
Sonra onlarca renk tad koku doku.
Büzüştükleri yerden doğrulup silkinen sonra da gözümün önünde hareket eden kumaşlar,
şekiller.
İşte lacivert boyuna çizgili, annemin gezmelik kazağı. Gün gezmeleri, şen kahkahalar. Poğaça,
kek kokuları...
Babamın gri yeleği. Önü desenli, elde örülmüş. Asla unutmadığım kokusu üzerinde.
Bir dolu güney şehri. Bir dolu anı. Zihnimde oradan oraya koşuşturuyorlar.
Ablamın 18 inde işe başladıktan sonra kendine aldığı ilk hazır kıyafet. (Kumaş alınıp Burda' dan
dikilmeyen) Mini eteği ve yeleğiyle, sonradan bana devrettiği kareli takım.
Her giydiğinin ona ne kadar yakıştığını hatırlıyorum. Her taktığının, her sürdüğünün.
Sırf işe gitmeden önce onu görmek için uyandığımı hatırlıyorum sabah erkenden. Hazırlanışını
izlemeye, arkasından gidişini seyretmeye bayıldığımı.
İşte asla atmaya kıyamayacağım bir çift aynı tip (ikisini aynı anda almıştım, içlerinden birini
seçemeyeceğim kadar güzeldiler) kazağım.
Şimdi düşünüyorum da onlar mı güzeldiler yoksa ben mi çok mutluydum da
bana mı öyle geliyordu. Tatlı ayrılıklar, tatlı buluşmalar. Sohbetler, müzikler.
Kahverengi- sarı-kırmızı karışık renkli olanıyla ilgili gözümde canlanıveren bir sahne. Dolu
gözlerle kimbilir kaçıncı mektup yazılıyor. Geride Zülfü' den Memik oğlan çalıyor ( bunu çok iyi
hatırlıyorum)
Tatlı bir hüzün kaplıyor içimi....
Daha mutlu bir günden başka bir elbise. Mavi üstüne lame iri puanlı yazlık elbisem. Lame kemer
atılmış besbelli. İyi ki de yok. Elbiseyi kokluyorum. Puantiyelerden mutluluk saçılıyor adeta.
Fönlü uzun siyah saçlarıyla, mutlu bir genç kız, boyu dizinin üzerinde kloş etekli mavi elbisesiyle
hazır bekliyor. İncecik belinde lame bir kemer, aynı renk yazlık yüksek topuklu lame ayakkabısı
incecik bileklerinden bağlı.
İçim sızlıyor o günlerin özlemiyle...
Daha daha sonraya ait bir kazak. Kocaman vatkalar, bol kesim. Kasvetli renkler, siyah- saks-
lacivert kasvetlı deseniyle bana yorgun bezgin banka mesailerimi çağrıştırıyor. Niçin orada
diğerlerinin arasında bilmiyorum.
Ve bir kaç şey daha...Her biri bir sürü anıyı çağrıştıran...
Bu satırları yazarkan Kenterlerin bir oyunu geliveriyor aklıma. Yetmişlerin sonlarında izlediğim.
"Senede bir gün" ya da "seneye bu gün" isimli. (Düşüncelerimi bölmek istemediğim için
araştırmıyorum) Konu hatırladığım kadarıyla, birbirlerini sevdikleri halde her biri bir
başkasıyla evlenmek zorunda kalan bir çiftin karar verip, her sene aynı gün aynı yerde
buluşmaları ile ilgili.
Yaşlanıp, ikisinden biri ölene kadar.
Kadının yaşadığı döneme ait geçirdiği görsel ve düşünsel farklılıklar (Yıldız Kenter' in usta
oyunculuğuyla ortaya koyduğu) müthiş.
Önce ellili yıllara ait kıyafetler ve davranış biçimleriyle, bir bakıyorsunuz hippy giysi tavır ve
felsefesiyle bambaşka bir kadın. Saçları giysileri modaya göre sürekli değişiyor.
Özgür, asi. Sonra başarılı iş kadını, arada çocukları oluyor. İyi bir anne. Kiliseye bağlı
dindar, mutlu.
Zaman zaman hastalıklaarla boğuşan, yakınlarının ölümüyle sarsılınca inancını yitiren,
sonrasında emekli, resimle, çiçekle uğraşan, çocuklarını evlendiren, sakin dingin bir yaşlı kadın.
İzlerken çok etkilendiğimi, hayata dair bir dolu şey düşündüğümü ama "bu kadarı da olmaz, ne
de olsa bir senaryo normaldir yaşam bu kadar değişken, insanlar böylesine karmaşık olamaz"
şeklinde de safiyane bir saptama yaptığımı hatırlıyorum.
Basit bir kışlık- yazlık düzenlemesi yaparken, gardrobun üstündeki garip şekilli yassı büyük bir
kaya parçası görüntülü nesnenin tıpasını çektiğim anda garip bir ıslıkla etrafa saçılan
kahkahaları, gözyaşlarını, fotoğrafları, şarkıları ve daha bir dolu şeyi düşününce...
Sizi bekliyor deniz
Mayoları giyiniz
Geldi şirin tatilim.
İlkokul üçüncü sınıftayken tatil konseptli şiir ödevi olarak yazdığım çook uzun ve çok değerli
eserimin (her birinin son satırı "şirin" yerinde güzel, tatlı vs...tatilim şeklinde uzayıp giden)
aklımda kalan tek dörtlüğü malesef yukarıda yazdığım enfes satırlar.
Geçenlerde yeğenler bendeydi. Televizyondan kulağıma çalınıveren bir şarkı hatırlattı bana bu
dörtlüğü. "Kokun hep burnumda burcu burcu, hastayım olamadım taburcu" mealinde bir şey.
Delikanlılarıma bu dörtlüğümü okudum. Gözlerinden yaş geldi gülmekten. Meğer bu şarkının
söz yazarı çok meşhur bir deyim ve tam kafiye canavarıymış. Meşhur kim varsa herkes kapış
kapış alıyormuş şarkılarını. Allah yolunu açık etsin ne diyebilirim.
Yurdum televizyonında ilginçlikler bitmiyor.
Birisi yanık yanık uzun hava söylüyor. Hafif de efkarlıysan, ki aksi ne mümkün, sen tam kendini
kaptırmış dinliyorken, tam ortada kesiliyor ve bir lavuk çıkıp patlatıyor reklamını. Ürün ne mi?
İnanmayacaksınız ama tuvalet kağıdı. Bir sivri akıllı reklamcı, "uzun" kelimesinden mülhem bu
iki kavramı birleştiriyor. Biri ruhumuzu temizliyor diğeri ...tööbe tööbe...
Muhtemelen aynı sivri akıllı kişi "klasik" kelimesini baz alarak Mozart'ın Türk Marşı ile (yanlış
hatırlamıyorsam) cazır cazır sucuk kızartıp klasik markalı sucuğu sunuyor. Bu kez ruh ve mide
ikilisi besleniyor...
Anneler gününde naif bir ses, son zamanlarda duymaya alıştığımız, içli, çocuksu, kırılgan bir
edayla "annem sen şunu yapansın, bunu yapansın, sen korursun, sen sararsın" diye şarkısını
söyleyip tam onikiden vurmuşken bir anlıyoruz ki bizi ağlatan ağlak kızcağız, meğer esas övgüyü
bir buzdolabı markasına yapıyormuş.
Geçenlerde yeni bir dizi başladı, dönem dizisi hem de bizim gençlik dönemimiz diye atladım.
Anadolu şehirlerinden birinde geçiyor. Ne de tanıdık. Baba hakim. Kocaman bir ev. Bir dadı.
Şapkalı şık kıyafetler, şımarık, kaprisli, fazla özgür kızlar. Sık sık balolar tertipleniyor. Kıyafetler
tavırlar, yapay fazla Avrupai. Sadece ilk bölümü seyredebildim. Hele bir sahne, akıllara seza.
Birinin evliliği kutlanıyor. Düğün değil de tanıştırma balosu. Neyse orkestra bir yandan çalıyor.
Yeni evli çift dansa kalkıyor. Masadakiler hadi siz de dansedin, biz de dansedelim diyorlar,
sonuçta aralarında genç bir adamın müthiş bir vals ustası olduğu söyleniyor ve adam partneriyle
piste fırlıyor. Orkestra çalmaya başlıyor. Çalan ne mi. "La Komparsita". Gümbür gümbür La
Komparsita eşliğinde uça uça bir güzel vals yapıyorlar ki sormayın gitsin. Pes doğrusu.
Bu arada bazı şeyler de o kadar iyi geliyor ki insan ruhuna. Söylenen sözler, okunan şiirler.
Örneğin Ezel' de tüm o silah sesleri ölümler arasında geçiveren Edip Cansever şiirleri, özlü,
yaşama dair hoş cümleler. Muhteşem Yüzyılda Süleyman' ın Hürrem' e yumuşacık sesiyle
okuduğu Muhibbi (kendi maslahıymış) dizeleri...Geçen hafta dikkatimi çeken, bu hafta özette
tekrarlanınca hemen bir yere not ediverdiğim iki dize...
.......
"Hayatının baharındayım diye gururlu olma
kendini tane gibi harmanda gör."
Ne kadar doğru öyle değil mi...
Yine aynı şeyi yaptım. Komik başladım, şaklabandan, filozofa anlık bir geçiş.
Hoş görün. Çok üşüyorum gecenin (sabahın) bu saatinde ve madurum ve mazurum bu yüzden.
(BöyleceYahşi de hakettiği ilgiyi görmüş oldu)
Sevgiyle kalın...
Anne, senin evde kaldığını, benim de garip ülkelere seyahat etmek üzere olduğumu farzet.
Geminin iskelede yüklenmiş, yola hazır olduğunu farzet.
Şimdi söylemeden önce iyi düşün anne, geri döndüğüm zaman sana ne getireyim.
Anne, yığınlarla, kümelerle altın ister misin?
İşte, orada altın çayların kenarlarında tarlalar altın mahsullerle dopdoludur.
Ve orman yolunun gölgeliğinde altın Çampa çiçekleri yere düşerler.
Ben onların hepsini senin için bir çok yüzlerce seyahatte toplayacağım.
Anne, sonbahar yağmur damlaları büyklüğünde inciler ister misin?
Ben,inci adasının sahilinden geçeceğim.
İşte orada, erken sabah ışığında, inciler, kır çiçeklerinin üzerinde titreşir,
inciler çimenlerin
üzerine düşer,
ve inciler, vahşi deniz dalgalarının yüzünden kumun üzerine dağılarak yağmur serpintisi gibi saçılırlar.
Kardeşimin (ölmüş olan), bulutlar üzerinde uçabilmesi için bir çift kanatlı atı olacak.
Babama, haberi olmadan kendi kendisine yazacak, sihirli bir yazı kalemi getireceğim.
Senin için ise, anne, yedi kralın krallıklarına değen mücevherlerle cevahir sandığını almalıyım.
R.Tagore
Büyüyen Ay
Sonunda edinebildim çok istediğim "Dance with Me " yi.
Rayuş Kadıköy' den buldu getirdi.
Geçen yıl çok keyifli bir yolculukta, arkadaşımın arabasında dinlemiştim. Yol çok güzeldi. Güzel
bir sabahtı. Keyfim tavan yapmıştı. Bir yanımı alıp geçmişe götürmüş, diğer yanımın da içinde
yaşadığı anı daha da güzelleştirmişti.
Bu gün güneş ışığı ile birlikte evim bu çok güzel müziğin nağmeleriyle doldu taştı.
Gözlerim de sıcak göz yaşlarıyla....
Yaşantımdaki tüm olumsuzluklar onlarla birlikte akıp gitti sanki....

Sonra bir salıncağın kollarına attım kendimi. Havalara uçtum.

Maviyle yeşilin buluştığu yerde başka çocuklarla buluştum.
Bir miktar da onlarla koştum.

Hem yorulmuş hem de acıkmıştım.
Bir piknik sofrasına, diğerlerinin yanına iliştim...

Sonra birden büyüdüm.
Kendimi loş bir ışık altında yakışıklı bir prensin kollarında
dansederken buldum...
Yeniden, yeniden dinledim.
Çocukluğumda, pazar günleri çalardı bu tarz müzikler. Spiker "akordeonla Paris Melodileri
dinlediniz" derdi bittiğinde.
Nedense aklıma hep arka bahçede, çimenlerin üzerinde masa etrafında kahvaltı
yapan dedeli, büyük anneli bol çocuklu aileler gelirdi dinlerken.
İhtimal ki benzer bir Amerikan filmiden takılmıştı aklıma bu sahne.
Bu imaj hiç değişmedi sonra. Her dinlediğimde hep aynı sahne canlandı gözümde.
Sanırım şu sekiz çocuk meselesi de bununla ilgili bir şeydi.
Her neyse, yatağımı bu müzikle topladım, balkonu bu müzikle yıkadım.
Bu müzik çalarken Paçozla top oynadım.
Tüm bunları yaparken tüm sevdiklerimi hatırladım. Yanımda olmayanları. Özlediklerimi.
Cıvıl cıvıl bir müzikle, tatlı tatlı geçmişi düşündüm bu günü yaşarken.
Çok mutlu etti bugün bu müzik beni.
Paçoz da bütün gün keyifle kuyruğunu salladı durdu.
Umarım en kısa zamanda bu kare, rengarenk domates, patlıcan, kabak, salatalık, biber, kavun
ve karpuzla dolar. Tabi bu ektikleri (min) mizin bir kısmı. (Ben pek verimli olamadım doğrusu)
Bu arada beni mükellef bir kahvaltıyla ve güler yüzlü misafirperverlikleriyle ağırlayan can
dostuma ve kalabalık ailesine , yaşattıkları bu coşkulu Pazar günü için, ve tabii bahçelerinde
benim için de yer ayırdıkları için sonsuz teşekkürler.
Böylece bir büyük hayalim daha gerçekleşmiş oldu.
Herkese sağlıklı, mutlu günler....
Bu Blogda Ara
Contributors
Blog Listem
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Merhaba,6 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum9 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
Merhaba demeye geldim...10 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
TAŞINDIM...13 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İzleyiciler
Yazı Arşivi
-
►
20
(5)
- ► Eylül 2020 (1)
- ► Ağustos 2020 (3)
- ► Temmuz 2020 (1)
-
►
17
(4)
- ► Nisan 2017 (1)
- ► Şubat 2017 (1)
-
►
16
(1)
- ► Şubat 2016 (1)
-
►
15
(1)
- ► Ağustos 2015 (1)
-
►
14
(16)
- ► Aralık 2014 (1)
- ► Eylül 2014 (2)
- ► Ağustos 2014 (1)
- ► Haziran 2014 (1)
- ► Mayıs 2014 (2)
- ► Nisan 2014 (4)
- ► Şubat 2014 (1)
-
►
13
(44)
- ► Aralık 2013 (3)
- ► Kasım 2013 (3)
- ► Eylül 2013 (6)
- ► Ağustos 2013 (3)
- ► Temmuz 2013 (1)
- ► Haziran 2013 (1)
- ► Mayıs 2013 (3)
- ► Nisan 2013 (7)
- ► Şubat 2013 (3)
-
►
12
(96)
- ► Aralık 2012 (2)
- ► Kasım 2012 (4)
- ► Eylül 2012 (16)
- ► Ağustos 2012 (7)
- ► Temmuz 2012 (5)
- ► Haziran 2012 (8)
- ► Mayıs 2012 (10)
- ► Nisan 2012 (14)
- ► Şubat 2012 (8)
-
▼
11
(179)
- ► Aralık 2011 (19)
- ► Kasım 2011 (38)
- ► Eylül 2011 (14)
- ► Ağustos 2011 (17)
- ► Temmuz 2011 (8)
- ► Haziran 2011 (14)
- ▼ Mayıs 2011 (11)
- ► Nisan 2011 (9)
- ► Şubat 2011 (10)
-
►
10
(152)
- ► Aralık 2010 (12)
- ► Kasım 2010 (12)
- ► Eylül 2010 (9)
- ► Ağustos 2010 (12)
- ► Temmuz 2010 (7)
- ► Haziran 2010 (12)
- ► Mayıs 2010 (11)
- ► Nisan 2010 (17)
- ► Şubat 2010 (11)
-
►
09
(186)
- ► Aralık 2009 (22)
- ► Kasım 2009 (22)
- ► Eylül 2009 (17)
- ► Ağustos 2009 (24)
- ► Temmuz 2009 (19)
- ► Haziran 2009 (20)
- ► Mayıs 2009 (20)
- ► Nisan 2009 (8)
- ► Şubat 2009 (5)
Müzik
Popüler Yazılar
-
KADİM DOSTLAR Önce beni sık sık evinde ağırlayan 35 yıllık dostumla keyifli bir fotoğrafla başlayalım. Blogger dostlarım onu daha önce bahse...
-
bilmem hatırlar mısın bir liseli kız vardı bir liseli esmer kız gözleri yıldız yıldız saçları gece gibi simsiyah dökül...
-
Sayın Haykırış, Yok etmeye çalışmak yerine varlığımızı işaret ettiğiniz, düşmanlık yerine dostluk gösterdiğiniz, kara çalmak yerine üzerimiz...
-
Akşam masamı toparlarken gözüme kutunun içinde birikmiş not kağıtlarım ilişti. Duyduğum, gördüğüm ilginç şeylere dair ipucu cümlecikler. Ç...
-
Yeni yılda Tüm zorlıklar karşısında çetin ceviz olacağıma.... Fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerle kendimi üzmey...
-
Onlar bağırışıyor. Döğüşüyorlar, şüphe ediyor ve yeise düşüyorlar; boğuşma ve çekişmelerinin sonunu bulacağa benzemezler. Senin hayatın, saf...
-
Ey dünya! Ebedi olarak yaşıyorsun Mevsimlerin tepsilerinden Çiçekler ve yapraklar Yolunun üzerine Dökülüyorlar. ...
Etiketler
- 2010
- 2011
- 27 mayıs İhtilali
- 7 numara
- ABD
- abla
- acemilik
- açlik
- Adıyaman
- afet
- ağabey
- ağaç
- Ağustosta Rapsodi
- aile
- akraba
- akrostiş
- akşam
- Albatros
- alış-veriş
- alışkanlık
- alışveriş
- alışveriş tutkusu
- Ali Muhittin Hacı Bekir
- Alphonse de Lamartine
- amatörlük
- anı
- anılar
- anılar...
- anlaşma
- anlayış
- anma
- anne
- anneanne
- anneler günü
- Antalya
- apartman hayatı
- arayış
- arıza
- Arka Pencere
- arkadaş
- armağan
- aşı
- aşk
- aşure
- Atatürk
- ateş böceği
- atom bombası
- Attila İlhan
- ATV
- ATV şarkı
- Avustralya Açık Tenis
- ayaz
- ayrılık
- aziz nesin
- B.Necatigil
- baba
- Babalar Günü
- bahar
- bahçe
- balkon
- banka
- Barbra streısand
- barış
- başarı
- başlangıç
- Baudelaire
- Bauelaire
- Bayrak
- bayram
- Beatles
- bebek
- bekir sıtkı erdoğan
- beklentiler
- BEN
- beste
- beşiktaş
- Betty Smith
- beyaz dizi
- beyaz diziler
- beyaz roman
- Bhagavatgita
- bilgisayar
- Bir genç kız Yetişiyor
- Bir sarkısın sen
- Bir Şarkısın Sen
- birlik ve beraberlik
- birliktelik
- bitki
- biyografi
- blog
- blogger
- börek
- Buddha
- bugün
- bulmaca
- buluşma
- buzdolabı
- Bülent Ecevit
- Cahit Sıtkı Tarancı
- can yücel
- Capra
- cehalet
- centilmen
- cesaret
- cevaplar
- cezerye
- cinayet
- cocuk
- cocuk.
- cocukluk
- Cronin
- Cumhuriyet
- Cüneyt Gökçer
- çalışma hayatı
- çaresizlik
- çay
- Çığlık
- çınar
- çiçek
- çiçekler
- çiğ
- çocuk
- çocuklar
- çocukluk
- çöp
- dalgınlık
- Daltonlar
- damat
- Damdaki Kemancı
- dans
- davetiye
- dayak
- dedikodu
- Defne Joy Foster
- demirhindi
- deneyimler
- deniz
- deprem
- dergi
- destan
- dilek
- dilekler
- dinlenme
- disko kralı
- diyet
- dizi
- doğa
- doğallık
- doğum günü
- dolap
- Doris Day
- dost
- dostluk
- dostluk.
- dostlulk
- duygular
- düğün
- dül dül
- dünya
- dünya kadınlar günü
- Dünya Prematüre Günü
- düşmanlık
- düşünceler
- düşünceler.
- Ecevit
- edebiyat
- Edgar Allan Poe
- Ekim
- Ekrem Bora
- Elazığ depremi
- emek
- emekli
- eminönü
- Emirgân
- Engelliler
- ephraim kishon
- erişkin
- erişlilmezlik
- erkek
- eski yıl
- eşek
- eşyalar
- etiket metiket yok
- Etkinlik
- eve dönüş
- evlat
- Ey Aşk Nerdesin
- eylül
- ezan
- Ezel
- Fakir Baykurt
- fal
- fanatizm
- Farrah Fawcett
- fasulye
- felaket
- felsefe
- fenerbahçe
- fırtına
- Fikret Otyam
- film
- filozof
- final
- Firari
- firuze
- fono
- formüller
- fotoğraf
- Frank Sinatra
- Futbol
- gazanfer özcan
- gece
- geçim
- Geçmiş
- geçmişten şarkılar
- gelecek
- gelin
- genç kız
- gençlik
- gerçek
- geyik
- gezi
- gezinti
- giden sene
- Gitanjali
- giysiler
- Govinda
- gökkuşağı
- göl
- gönülçelen
- gösteri
- göze çarpmayan debdebe
- gözyaşı
- Grace Kelly
- grizu
- gül
- Gülümse
- gün batımı
- güncel
- güneş
- Güneydoğudan öyküler-Önce vatan
- Günlük yaşam
- güven
- güz
- güzellik
- güzellikler
- haber
- haberler
- Hacer Buluş
- Hacivat
- hafta sonu
- hak
- hala
- harika çocuklar
- hasta
- hastalık
- hayal kırıklığı
- Hayali Küçük Ali
- hayaller
- hayat
- hayvan
- hayvanlar
- hayvanlar alemi
- hazan
- hediye
- Herman Hesse
- hiciv
- Hindistan
- Hiroşima
- Hitchcock
- hobby
- Hollywood
- hoptirinam
- hoşgörü
- hoşluklar
- http://www.blogger.com/img/blank.gif
- huzur
- hüsran
- hüzün
- ıhlamur ağacı
- ışık
- ibadet sohbet
- içimizdeki çocuk
- içtenlik
- iftar
- ihmal
- İhsan Varol
- ikiyüzlülük
- ikram
- ilaç
- ilginç şeyler
- ilişki
- ilkbahar
- ilkokul
- İlkokul şiiri
- İnci Ertuğrul
- İngilizce
- insafsızlkık
- insan
- insan halleri
- insan olmak
- insanlık
- intikam
- İslamiyet
- istanbul
- isyan
- İş Bankası
- işçi
- iyilik
- Jacques Brel
- James Stewart
- Japonya
- Jean Moreas
- Jim Reeves
- kabuk
- kadın
- kadınlar
- kahvaltı
- kahve
- kalıplar
- kalite
- Kamer Genç
- kan verme
- Kandil
- kaplumbağa
- kar
- Karagöz
- karanfil
- karanlık
- kardeş
- karışık duygu ve düşünceler
- karmaşa
- katiam
- kavafis
- kayıp
- Kayserispor
- keder
- kedi
- kediler
- Kelime oyunu
- Kemal Burkay
- kerpiç
- keşke
- keyif
- kıskançlık
- kış
- kız kardeş
- kızkardeş
- Kim Novak
- kiracı
- kishon
- kişisel
- kitap
- koka kola
- kolbastı
- komedi
- komik
- komşu
- komşuluk
- konser
- konut
- korku
- Korolar çarpışoyor
- koşullu refleks
- köpek
- kuaför
- kupa
- Kurban Bayramı
- kuyruk-bilim
- kültürel mozaik
- Lale
- latife hanım
- lezzet
- lisan
- lise
- Liz Taylor
- maneviyat
- manzara
- Marsel İlhan
- masal
- masumiyet
- maymun
- mazi
- meclis
- medya
- Mehmet Topuz
- mektup
- merasim
- Mevlana
- mevsimler
- Meyva Zamanı
- Michael Jackson
- mim
- misafir
- misafirlik
- Misak- ı milli
- mizah
- Montaigne deneme
- moral
- Mr. Smith
- muhabbet
- Muhabbet Kralı
- Muhammed
- muhasebe
- Murathan Mungan
- mutfak
- Mutfak şarkıları
- mutluluk
- Müge Anlı
- müzik
- müzik nostalji
- Nagazaki
- Nazım Hikmet
- nefret
- nekahat
- Nirvana
- Nisan
- Nişan töreni
- Noktürn.
- nostalji
- okan bayülgen
- olay
- olgunluk
- on line alışveriş
- ordan burdan
- Orhan Kemal
- Orhan Veli
- orman
- oruç
- otobüs
- otokontrol
- oyun
- ozan
- ödül
- öfke
- öğrenci
- öğretmen
- Öğretmenler günü
- ölüm
- ölüm yıldönümü
- ömür
- öykü
- Öykü Atölyesi
- özgüven
- özlem
- Paçoz
- Paçoz..
- Paris
- pasta
- paylaşım
- paylaşmak
- pazar
- pazar alışverişi
- pazar günü
- Pazar sohbeti
- pembe dizi
- pencere
- Piknik
- pişmanlık
- plan ve programlar
- planlar
- plasebo
- Platters
- polis
- popülizm
- program
- programlar
- radyasyon
- radyo
- Ramazan
- Ramazan davulu
- Red kit
- reklamlar
- resim
- resmi bayramlar
- Reşid Behbudov
- Rilke
- rin tin tin
- Roland Garros
- roman
- romantik
- romantizm
- röportaj
- ruh yorgunluğu
- ruhat mengi
- rüya
- saat
- sabah
- sadakat
- Sadettin Kaynak
- safiyet
- Sağanak
- sağlık
- sahur
- Samana
- samimiyet
- sanal
- sanat
- sanatçı
- sanatkar
- Saroyan
- Satürn
- schumann
- sebze
- seçkin
- seçme saçma sohbetler
- sel
- Selimpaşa
- Selmi Andak
- sergi
- sevdiğim şeyler
- sevgi
- sevgi soysal
- sevgili
- sevgililer günü
- sevinç
- seyahat
- seyirlik
- Seyyare
- Shakespeare
- Show TV
- sıcak
- sıkma
- sıradanlık
- Sidarta
- Sigara
- simit
- sinema
- sipariş
- sis
- soğuk
- sohbet
- sonbahar
- soru
- sorular
- spiker
- star
- still life
- su yücel
- suikast
- şablonlar
- şafak
- şans
- şarap
- şarkı
- şaşkınlık
- şeker
- Şeker Bayramı
- şerbet
- şermin
- şiddet
- şiir
- şikayet
- tabak
- tabletler
- tagore
- tanışma
- tansiyon
- tantuni
- tarif
- tartışma
- taşınma
- tatil
- tedavi
- teknoloji
- telaş
- telefon
- televizyon
- temizlik
- tenis
- tenis turnuvası
- terlik
- tevfik fikret
- Tırpan
- tiyatro sahne
- tokat
- toplantı
- Tövbeler Tövbesi.
- Transfer
- tren
- TRT
- TSM
- Ttv
- Tuna Huş
- tutsak
- tuvalet
- tüketim
- Tülin Oral
- Türkan Saylan
- türkü
- TV
- Uğur Mumcu
- umut
- unutma
- uyku
- Üç Hür El
- ülke meseleleri
- ümit
- üretmek
- ütü
- vahşet
- vakit
- Vasuveda
- vatan
- William Holden
- William Wordsworth
- Wimbledon
- yağlıboya resim
- yağmur
- yalnızlık
- yaprak
- yarışma
- yaşam
- yaşlılık
- yatak
- yaz
- yeğen
- yeğenlerim
- yeme-içme
- yemek
- yemekteyiz
- yeni yıl
- yeni yıl kartları
- yesterday
- yıl dönümü
- yılbaşı
- yıldız
- yıldönümü
- yoksulluk
- yol
- yolculuk
- yolculuk.
- yorgünluk
- Young at Heart
- yönetici
- yün
- yürüyüş
- zaman
- Zeki Müren