Öfke  

Posted by Asuman Yelen in , ,


"Sus... Konuşma.... Karşında anneannen yaşında bir kadın konuşuyor. Hadsizliğin lüzumu yok. Sen sadece dinleyeceksin!..."

Cam kenarında oturan otuzlu yaşlardaki genç kadın, çay, su servisi yapan, en fazla 18 gösteren sıska delikanlının şirketini aslanlar gibi savunmaya çalışırken acemi bir şekilde kullandığı kollarından birini bileğinden sımsıkı kavramıştı anlamsızca, bu sözleri öfkeyle söylerken..

Annesi tiz sesiyle bağırmaya devam etti. "Böyle rezalet olmaz. Zaten yarım saat geç kaldırdınız otobüsü. Yarım saat de feribot bekledik. Koskoca otobüs şirketi, arada yolcu da aldınız. Şimdi de herkesi istediği yerde bırakıyorsunuz. Bu ne keyfilik böyle. Görürsünüz siz. Benim eşim avukat. Sürüm sürüm süründüreceğim hepinizi.

Çocuğun ısrarla "ama yolcu gecikti... yağmur...feribotta bizim suçumuz..." gibi başlayıp da bitiremediği savunmaları, anne kızın kulakları tırmalayan sesleriyle hiç kesmeden ettikleri bitmeyen şikayetler arasında kaynadı gitti.

Akçay' a varmak üzereydik. Arkamdaki hanım yaptığı telefon konuşmasından sonra yardımcı çocuğu çağırıp çantasının yanında olduğunu, garda değil de biraz ileride yol üzerinde ismini söylediği sitede çabucak inivermesinin mümkün olup olmadığını şöföre sormasını istemişti.
Güler yüzlü delikanlının gelip de "tamam abla" demesi önümdeki anne- kızın bu şekilde çılgınlar gibi bağırmasına neden olan son damlaydı.

Keşke bu kadarla kalsaydı. Bir ön sıradaki yaşlı çiftin hanımı da ince ve tiz bir sesle bağırmaya başlayınca arkamdaki kadın devreye girdi. "Tamam hanımlar bağırmayın anlaşılan ben sebep oldum. Tamam garda inerim, vazgeçtim" dediyse de ok yaydan çıkmıştı artık. Bu sefer kocasının tüm uyarılarına iteklemelerine rağmen susmak bilmeyen öndeki kadın bir de "niçin kimseden ses çıkmıyor, koyun sürüsü bunlar" şeklindeki klişeyi de haykırınca yan tarafımdaki tekli koltukta oturan adam gür sesiyle bağırdı.

"Yeter be!...Ne bu gürültü. Seyir halinde bir otobüsteyiz hanımlar. Sizi dinlemeye mecbur muyuz. O çocuk sizin muhatabınız mı. Bir dövmediğiniz kaldı. Gidin gideceğiniz yere. Bunun interneti var, telefonu var. Edersiniz şikayetinizi. Başımız şişti yahu. Ayıptır."

Bir anda bütün sesler kesildi. Ortalık süt liman oldu.

Yine bir şeyleri yanlış anlıyor, bu yüzden de yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Evet ülkemizde de kadınların sesleri çıkmalı çıkmasına ama bunun anlamı aklımıza estiği yerde öfkelendiğimiz anda volümü arttırmalı değil herhalde.

Bize bir şeyler oldu. Kızmaya, öfkelenmeye, bağırıp çağırmaya ezmeye gelince sınır tanımaz olduk. Ne sözümüzü, ne sesimizi sakınıyoruz.

İş sevgiye gelince...

Biri bize sevgiden söz etse, ilgi gösterse, biraz ısınsa ortalık sevginin sıcağıyla, hele bir de yeni tanımaya başladıysak bize sevgisinden, sevgiden söz edeni, ilk rehavetten sonra hemen antenler çıkıyor. Hemen iki duyguyu devreye sokuveriyoruzz. İlki: Şaşkınlık. "Bu da nerden çıktı şimdi." Sonra şüphe. "Vardır arkasında bir şey. " Sonra hemen ihtiyat devreye giriyor. " Neme lazım, bu saatten sonra " sonra ufaktan ufağa kaçış, çaktırmadan. Kim uğraşacak sevgiyle. Hepimizin derdi başından aşmış. Biz bizi kıranların yaralarını sarmaya çalışırken...

Sevgi zor. Özen istiyor. Zaman istiyor. Biraz çaba istiyor. Tıpkı su bekleyen naif çiçekler gibi.

Yük gibi geliyor tüm bunlar.

Çok yanmış canımız. Korkuyoruz sevgiden.

Her yıl biraz daha kalınlaşıyor içinde saklandığımız kabuk. Yürekler soğuyor.

Oysa bir kırabilsek kabuklarımızı. Korkmasak.

Tagore' un dediği gibi.

"Yeniden açsak kendimizi,

atabilsek o kabuğu.

Denesek

Risk alsak

Yanılsak

Farketmez

Tekrar tekrar bıkmadan denesek"

....

Olmaz mı...

This entry was posted on 25.10.2010 at Pazartesi, Ekim 25, 2010 and is filed under , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

12 yorum

Benzer durumlara bende şahit oldum. Muavinler ellerinden geldiğince sakin ve sabırlı olmaya çalışıyor. Bi şikayet varsa al otobüsün sefer numarasını, plakasını internet adreslerine şikayet et. Büyük firmalar anında cevap veriyor ve ilgileniyor zaten.
Öte yandan bağırıp çağırmak kendini küçük düşürmekten başka bişey değil. Zaten yolcular sıkılmış birde ciyyak ciyyak o kadını dinlemek zorundalar mı!

Öğrenemeyeceğiz bu işleri:((

Sevgiler

25 Ekim 2010 08:33

Fotoğraf için kursa gidiyorum Asuman abla. İçeriye girince tebessüm edip merhaba diyen kişi sayısı o kadar az ki. Ve biz nasip olursa Mayıs ayına kadar birlikteyiz. Tebessüm etmek, selam vermek bu kadar zorken, açık aramak kavga etmek nasıl kolay. Yada bizler bu şekilde nasıl mutluyuz. Unutmamalıyız mutlulukta, öfkede bulaşıcı....

25 Ekim 2010 09:30

Gülene deli, gülmeyene somurtuk diye bir etiket yapmışız ee ne yapıcaz bizler şimdi. :))

25 Ekim 2010 12:19

Bu kadar giderim, böyle sert bir yaklaşıma hiç şahit olmamıştım Newbahar' cım.
Bana göre ne o şekilde bağıralım, ne de benzer şekilde azarlanarak susturalım.

25 Ekim 2010 18:17

İlknur, hiç moralini bozma canım. Sen selamını ver, cevap gelmezse daha yüksek sesle tekrarla. Ben bunu hep yaptım. İşe yarıyor. Bırak sirayet eden güler yüz olsun. Bireysel bir çaba gibi görünüyor ama emin ol çığ gibi büyüyor.Kötü niyetli değiliz çoğumuz. Sadece unuttuk bunları.

25 Ekim 2010 18:22

İyi niyetli ve doğal olacağız Şenizcim, ki bu sende fazlasıyla var, sonrasında her şey kendiliğinden yoluna giriyor. Kimsenin seni değiştirmesine izin verme. Bırak kim ne derse desin.

25 Ekim 2010 19:52

Ne kadar öfke dolu bu yaşam ve yaşamdaki insanlar. Bazen kendi öfkem beni korkutuyor. İyi ki arada böyle bazı sevgili arkadaşlar bir yazıyla bana hatırlatıyor öfkenin kötücüllüğünü.
Teşekkürler Asumancığım.

26 Ekim 2010 04:30

Yarın rolleri değişebiliriz hiç belli olmaz Sishyphos.

26 Ekim 2010 13:40

olmaz mı, nasıl da güzel olur hem de...

Önceki yıl Bodrum'a giderken çok hoş bir gruba rastladık. Muavinde kafa dengi çıkınca sanırsınız kabul gününde gibi bir yolculuk yaptık. Böyle de olabiliyor diyeyim de umut hep olsun içimizde:))

Sevgilerimle

26 Ekim 2010 17:03

Sevgili lalenin bahçesi, otobüs yolculuğu en sevdiğim şeylerden biri.
Bu yıl zaten umduğumun üzerinde gezmişken ansızın bonus gibi bu sonuncusu da geliverince keyfime diyecek yoktu.
Bu tatsız örnekten yola çıkarak hem benim özelimde hem de yaşamın genelinde giderek artan sevgisizlikten söz etmek istedim.
Umut veren yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sevgiden ben de hiç bir zaman ümidimi kesmem kesemem. Geriye ne kalır o zaman.
Sevgiyle kalın...

26 Ekim 2010 19:02

Öyle doluyuz ki bağırmak iyi geliyor sanırım DA
asla yerini tutturamayız her nedense.
Severiz, acizi ezmeyi korkarız aslana kükremeye!!!

29 Ekim 2010 02:22

Maalesef öyle Nur' cum.Bir de yer yöntem öğrenip haklarımızı sükunetle doğru yerde arasak...

29 Ekim 2010 03:16

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin