Buruk bir sevinç…
Tatlı bir hüzün…
Acılı bir gülüş…
Sinirli bir kahkaha…
Mutluluk gözyaşları…
Siz hiç, bir bebekten, bir çocuktan söz edilirken, onunla ilgili konuşulurken, yukarıdaki betimlemelerin kullanıldığına tanık oldunuz mu?
Bebek acıkınca, canı yanınca ağlar, istediği yapılmazsa kızar, kendince komik bir şey gördüğü zaman, şen-şakrak kahkahalar atar, yeni oyuncak alınırsa mutlu olur. Çocuklar, gülerler, ağlarlar, kızarlar, sevinirler, üzülürler. Onlarda her şey nettir. Katkısız, katışıksız. Sevinçleri apaydınlık, kızgınlıkları kapkaradır.
............................................................
Babam öldüğünde, babaannem bizdeydi. Bu onun şansı mıydı, şanssızlığı mı çok düşündüm bu konuda. Şimdi yeniden düşününce şansıydı diyorum. Son bir kez daha görebildiği için… Mersin’ deydik. Babaannem, İstanbul’da amcamlarla yaşıyordu. Her sene gelemezdi yanımıza. Biz her yıl bir başka şehirde hatta bölgede olurduk, o yüzden belki. Altmışlı yaşlarındaydı sanırım. Kurban Bayramı’nı hep birlikte geçirdik. Bayramın hemen ertesi günüydü. Bahçede ip atlamıştık ve ipin bir ucu babamdaydı. Yoruldu muhtemelen. Sonra gelen bayram kartlarını okurken, son okuduğu kart elinde, sessiz sedasız gidiverdi. Sonradan öğrendik, elindeki son okuduğu, geçen sene kaybettiği bir askerlik arkadaşının eşinin yolladığı bayram tebrik kartıymış. Bu, hassas yürekli babamın yıpranmış kalbinin (bir kriz geçirmişti zaten) son hüznüydü.
Hepimizin yaşadığı ilk büyük şoku ve bir sürü insani karşılamaları, çığlıkları, dövünmeleri, koşuşturmaları atlattıktan sonra unutamadığım tek şey, babaannemin, kadife berjer koltukta, sırtı dimdik oturmuş, her gün okuduğu Kur’an’ı, yine tertemiz (kahverengi küçük çiçekleri olan) jorjet elbisesini giymiş, başında bembeyaz örtüsüyle, yüzünde gizemli, tuhaf, mutmain (bu kelimeyi çok sevdiğim için kullanıyorum, ' içinde teslimiyet de içeren bir tatmin olma durumu' ) bir tebessümle okuyuşuydu. Gördüğüm en anlamlı, en hüzünlü, en gizemli, hatta en kutlu, kutsanmış tebessümdü.
.........................................................
Çocuk kahkahası… İşitmesi ne güzeldir değil mi. Gelin görün ki bende korku, hüzün, umutsuzluk çağrıştırır. Kalabalık neşeli aileler… Açık penceresinden neşeli gülüşler, bol ışıklar, tabak çanak sesleri yayılan evlerin önünden geçerken, bir kasvet dolar içime. Hiç düşündüğünüz gibi değil. Bana geçmişimi, neredeyse tümünü kaybettiğim mutlu ailemi, çocukluk günlerimi hatırlattıkları için değil. Ben tüm bunları çoktan aştım. Babaannem o tebessümü bana miras bıraktı, babamdan otuz sene sonra öldüğü zaman. Babasının annesinin yanında mutlu mesut gülen çocuktan gözlerimi kaçırmam, onun da bir gün bu tadı mutlaka kaybedeceğini bilmemden, ve onun için endişelenmemden kaynaklanır. Bu yüzden hemen o an oracıkta onun için bildiğim bütün duaları okurum.
..........................................................
Ayvalığa giderken, yanıma okumak üzere aldığım kitabın ayıracının üzerinde bir yerlere “her yolculuk başlangıcında olduğu gibi buruk bir sevinç var içimde” diye not düşmüşüm. Dönüşte gözüme ilişti. Tam da otobüs hareket ederken, şimdi ne yazardım diye düşündüm. Dönüş yolu başlarken hissettiğim de “tatlı bir hüzün” dü. “Erişkin insan olmak” böyle bir şey işte. Mutlulukla hüzün buluşuyor. İllaki buluşuyor. Endişeler, korkular da (tabii kendimizle ilgili olanlar) yavaş yavaş yerini kabullenmişliğe, sabırlı bir bekleyişe bırakıyor. Her şeye hazır, teslimiyetçi bir bekleyişe…
Sevgiler…