Liz  

Posted by Asuman Yelen in


Eddie- Debie -Liz

Onunla ilgili olarak ilk aklıma gelen nedense bu başlık altında Hürriyet Gazetesinde aylarca yayınlanan aşk üçgeni ile ilgili tefrikadır. Aynı tarihlerde bir başka sütunda "Hitler" başlıklı yine bitmek bilmeyen bir yazı dizisi vardı. Her ikisi de o kadar uzun yayınlandılar ki. Hiç bitmeyecek gibiydiler.

Sonra Hayat Mecmuasında hemen her hafta boy boy resimlerini hatırlıyorum. Bazan kapakta, bazan orta sayfada yalnız ya da o dönem partneri ile tam sayfa fotoğrafları olurdu.

Baston

Beyaz perdede ilk hatırladığım 1958 kışında Adana' da her hafta sonu faytonla gittiğimiz kışlık sinemanın 4 numaralı locasında seyrettiğim seyrederken uyukladığım Kızgın Damdaki Kedi isimli filmidir. Yedi yaşlarındaydım. Liz Taylor' u biliyordum ve bu filmin aklımda kalmasının nedeni de Paul Newman' ın bastonuydu.. Aynı tarihlerde yine bastonlu bir delikanlı Burt Lancaster' in Gina Lolobrigida ve Tony Curtis' le çevirdiği Trapez' i de yine o yakışıklı delikanlının (Burt'ün) bastonla yürümesinden çok etkilendiğim için hatırlıyorum. İşin daha da ilginci o tarihlerden birkaç sene sonra seyrettiğim Fosforlu Cevriye filminin son sahnesinde bastonuyla çıkıp geliveren yakışıklı Orhan Günşiray' la birlikte bu bastonlu erkeklere duyduğum zaaf tavan yapmıştı. (Sanırım çok acıyordum)

Tüm bu filmleri seyrederken çocuktum ve çok sonraları televizyonda yeniden izlediğimde o iki filmin Kızgın Damdaki Kedi ve Trapez olduğu hükmüne vardım.







Filmi Adana' da, Kabusu Adıyaman' da






Liz' in yine bende müthiş iz bırakan, 1959 yazında yazlık sinemada izlerken fena halde korktuğum Fillerin İntikamı (Elaphant Walk) Adana' da son izlediğimiz filmdi ve hemen o günlerde bir sonraki tayin yerimiz Adıyaman' a kısmet olmuştu fil kabuslu uykular.







TV.da Hollywood Filmleri


Liz' inkilerle birlikte çoğu Holywood filmini yeniden ve aslında ilk kez (değerini vererek) izlemek televizyonun yaşamımıza girmesiyle mümkün olmuştur. Sonra video kaset dönemiyle birlikte benim gerek satın aldıklarımla, gerek TV. dan çektiklerimle hatırı sayılır bir arşivim oluşmaya başlamıştı. Devlerin Aşkı (Giant) ve Kleopatra ikişer kasetlik muhteşem filmlerdi ve seyrettiğim zaman müthiş etkilenmiştim. Şimdi öylece duruyorlar.

Yeniden CD.lerden satın alarak ya da çocuklara indirterek sahip olmaya çalıştığım hatırı sayılır bir Hollywood arşivim var ve son bir haftadır her gün Kızgın Damdaki Kedi' yi izlemek ve bloguma yazmaya niyetlenip bu teknik aksaklıklardsan dolayı ileri atıyordum. (Yengeç' sel içgüdüler, hissetmişim demek)


Paris' i Son Gördüğümde

Seksenli yılların ikinci yarısıydı sanırım. Çalışıyorduk çünkü. HBB kanalında (yanlış hatırlamıyorsam) Hollywood filmleri gösteriliyordu fakat yayın çok kötüydü, sesler cızırtılıydı ve içimiz gittiği halde seyredemiyorduk. Sonra rahmetli ablamla benim dikkatimizi bir şey çekti. Arşivlerinde çok fazla film mi yoktu yoksa orada çalışan biri mi çok seviyordu bilmiyorum haftada en az üç gün Liz' in Paris' i Son Gördüğümde isimli filmi gösteriliyordu. Artık o kadar kanıksamıştık ki akşam işten geldiğimde telefonum çalar açar açmaz ablam "bil bakalım akşam HBB de ne var" derdi ve ben de dramatik bir biçimde "yoksa PSG mi" derdim ve gülmeye başlardık. Ya da tersi ben arardım. Bu durum aramızda iyiden iyiye eğlence konusu olmuştu o günlerde. Çok sonra düzgün seyredebildiğim bir kanalda izlediğimde çok duygusal, harikulade bir film olduğunu anladım.


Rhapsody



Seyrettiklerim arasında beni en çok etkileyen Elizabeth Taylor filmi . Konu olarak bildik, romantik bir aşk üçgeni ama gerek süper müzikleriyle, gerek müthiş müzikal finaliyle, Liz'in güzelliği ve müthiş oyun gücüyle mükemmel bir eser. Seyredip de beğenmemenin mümkün olamayacağı filmlerden. Dostlara tavsiye olunur.




Sonuna Kadar Güzel


Güzel bir çocuk, güzel bir genç kız, güzel bir kadın olarak sürdürdü yaşamını. Yaşlandığı halde güzel kalabilen ( ya da öyle görünebilen) ve sinema dünyasında yaptığı her film beğenilen, özel olarak bizim yaşamımızda da çocukluğumuzdan bu güne kadar çok hoş izler bırakan, geçmişimizin gösterişli, parlak yıldızı, o hep bildiğimiz Liz' di.


Nurlar içinde yatsın...

This entry was posted on 24.03.2011 at Perşembe, Mart 24, 2011 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

12 yorum

Toprağı bol olsun. Bunlar özel bir jenerasyon, özel bir güzelliktiler. Birer birer gidiyorlar anılarımızda derin izler bırakarak. üzücü ve biraz da ürkütücü sanki:))

24 Mart 2011 10:07

Seneler önce TRT'de izlemiştim Kızgın Damdaki Kedi filmini; çevrildiği yıllarda sansürle cebelleşe cebelleşe neredeyse steril bir hale gelmiş senaryosunu bir de TRT dublajlayıp tertemiz hale getirmişti.

Sadece Elizebeth Taylor oynuyor diye onun filmlerini izledim, özellikle sorunlu kadınları çok başarılı biçimde canlandırır, abartısız oynardı.

Benim aklımda yetmişli yıllarda çevirdiği ve zamanında sinemada izlediğim Night Watch filmeindeki Ellen Wheeler olarak yer etti uzun süre. Basit ve zayıf senaryosu olan o film içinde sadece Elizabeth Taylor yer aldığı için gerilimi giderek tırmanan başarılı bir filme dönüşmüştü.

24 Mart 2011 12:00

Biliyormusun aklımdan geçmişti. "Liz" in ölümünü duyupta içim cızladığında Asuman güzel bir yazı yazar demiştim. Bir yıldız daha kaydı.

24 Mart 2011 13:00

Sanki bizim devrimiz kapanıyor gibi Leylak' cım. Ürkütücü yanı bu. Neyse biz işimize bakalım. Bu üçüncü denemem. Umarım yollayabilirim.

24 Mart 2011 18:43

Vladimir, hoşgeldiniz,
Oyunculuk gücü olarak çok haklısınız, emsali kadın oyuncularının en iyisiydi. Güzelliği de inanılmaz bir bonus gibiydi sanki.

24 Mart 2011 19:00

Hüznün tadı, çok haklısın. Yazmadan duramazdım.
Toprağı bol olsun...

24 Mart 2011 19:01

İlknur' cum görüp de kaybettiğim yorumuna cevaben,
Ben de seni merak etmeğe başlamıştım.
Her yorumu iki yasaak arası yazıyorum. Anlaşılır gibi değil...

24 Mart 2011 19:03

Kizgin damdaki kedi´yi kac kez izledim bilmiyorum ama en az bes kez izlemisimdir sanirim. Trapez´ide iki kez.
Eskiden ne kadar güzel filmler vardi. Kadinlar sanki daha kadinsi erkeklerde hem kibar ama yinede erkeksi.
Simdilerde ise..... neyse hepimiz görüyoruz Zaten:(
Topragi bol olsun...

Öptüm Asum

25 Mart 2011 23:52

Sünter' cim, kadın ve erkekler konusunda yerden göğe kadar haklısın.
Artık kibarlık out maçoluk ve kabalık (ki buna doğallık deniyor) in. Devir böyle...

26 Mart 2011 01:30

Çok özel bir kadın ve sanatçıydı. Nur içinde yatsın...

29 Mart 2011 14:14

Dünyanın en güzel kadınlarından biriydi toprağı bol olsun:(hele o menekşe gözleri kıskanmayan kadın yoktur herhalde ben dahil:))Paris'i Son Gördüğümde ve Rapsodi'yi yıllar önce ben de televizyonda izlemiştim, hakikaten ikisi de çok güzeldi ama ilkini daha severim,sonu acıklı bitmeseydi keşke:(hala hayalmeyal güzel Liz'in üzerinde incecik gece elbisesi karlar içinde kapıda kalışını hatırlıyorum, Hayat mecmualarını çocukken ben de bayıla bayıla okurdum yazınızda kendimi buldum o yüzden çok teşekkürler. Sevgiler:)
Müjde

16 Mayıs 2013 18:59

Bu iki film de gerçekten çok güzel ve duygusaldı. Ben de Rapsodi' de Liz' in sevgi için harcadığı o müthiş emeği ve sevgiyi aşka tercih ettiği son anı asla unutamam. Bir de
her iki jönün de enstrümanları nasıl gerçekçi çaldığını görerek arka planı araştırmış ve bunun çok uzun çalışmalarının ürünü olduğunu öğrenince sinemamız
adına gıpta etmiştim.

17 Mayıs 2013 01:30

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin