"Asu nino, hadi kızım seni bekliyoruz..."
Omzuma hafifçe dokunan elin temasıyla gözlerimi açtım.
Şefkat, sevgi, endişe dolu bakışlar gözlerimi kamaştırdı. Babam üzerime
eğilmiş biraz muzip biraz şaşkın beni inceliyordu.
Çimenlerin üzerinde doğrulup oturdum. Ter içindeydim. Kalbim daha önce
hiç böyle deli gibi çarpmamıştı. Titriyordum. Babamın omuzumdaki elini
iki elimle kavradım. Yüzüme bastırdım. "Ateş gibi yanıyorsun sen" dedi.
"Kâbus mu gördün yavrum?" Parmağıyla gözümden akan bir damla yaşı
sildi. Hıçkırarak ağlamaya başladım. "Ah babacığım bir bilseniz..." titremekten
güçlükle konuşabiliyordum. "Şu ağacın altında uzanmış...kitabımı okuyordum.
Sonra....bir...bir... ağırlık çöktü üzerime. Kitap elimden düştü." O, beni
yatıştıran tatlı sesiyle ekledi. "Uyuyakalmışsın. Ama bu ilk defa olmuyor ki
yavrum. Kim bilir ne okuyordun. Hep o çizgi romanlar yüzünden.
Niçin heyecanlandın böyle bu kez ?"
Sımsıkı tuttuğum elini bırakmadan devam ettim."Çok korktum. Rüyamda öyle
kötü şeyler gördüm ki..."
Yanıma oturdu. Boşta kalan eliyle saçlarımı okşadı.
"Anlatmak ister misin? " Kendimi huzurlu ve güvende hissediyordum artık.
"Birden, bir boşluğun içinde yuvarlanmaya başladım. Bağırıyordum, ama sesimi
duyan yoktu. Sonra bir karmaşanın ortasına düştüm. Birbirinin üzerine yığılacakmış
gibi duran binaların arasında, taş yollarda, oradan oraya koşturup sizleri arıyordum.
Ne gökyüzü, ne böyle çimenler, ne böyle ağaçlar vardı orada. Birbirinin aynı, kimi dar
kimi geniş tüm sokaklara girip çıkıyor, önüme çıkan herkese sizleri soruyordum.
İfadesiz yüzler, boş bakışlar, sessiz, cevapsız önümden geçip gidiyorlardı önceleri.
Çok kalabalıktılar ve zaman içinde beni de yanlarında sürükleyip götürmeye başladılar.
Artık aynada aynı ifadesiz yüz ve boş bakışlarla karşılaşıyordum her gün.
Sonra sizden bir şekilde ümidimi kestim. O kötü yerlerde, çirkinliklerin içinde
olabilme ihtimaliniz yoktu zaten. Olmamalıydınız da..."
Başımı babamın dizine koydum. Gözlerimi kapadım.
"Öyle kötüydü ki her şey. Öyle zordu ki.... Sevgisiz....
Artık karşılaştığım her insanın gözlerinin içinde, sesinin tonunda, sevgi arıyor ve
tuhaf bir şekilde insanların bundan bucak bucak kaçtığını görüyordum.
İnsanlar gülmeyi unutmuşlardı adeta. Sırtlan gibi sırıtmayı biliyorlardı sadece.
Atarlı hatırlı vıcık vıcık ilişkilerdi çoğu dostluklar. Buradaki ufak ahşap evlerdeki
dostluklar yoktu orada. "Mutena" semtlerde oturmuyorsan dostluk yapmıyorlardı
seninle."
Nefes almak için sustum. Abartılı muzip bir sesle "vaaah ev-la-dımmm !!! "
dedi. Sonra ciddileşti. "İnsanlar ne çok üzmüşler benim kızımı..."
"O kadar da kötü değildi baştan. Ya da ben pek bir şey farkedememiştim saflıktan.
Kabullenmiş, ayak uydurmuştum. Kötü olan sizlerin özlemiydi. Bazen kızıyordum
sizlere, madem çekip gidecektiniz niçin sadece sevgiyi öğrettiniz diye...
Zaman geçtikçe her şey kötüledi.... kötüledi....En sonunda bir de karanlıklar önce
yavaş yavaş sonra gittikçe artarak üzerime, üzerimize çökmeğe başladı.
Artık soluduğumuz hava da iyice kirlenmişti.
Siz gelip beni uyandırdığınızda tüm bunlar yüzünden nefes alamaz hale
gelmiştim, boğulmak üzereydim."
"Bitti Ninom" dedi babam. "Kötü bir rüyaydı. Uyandın artık." Elimi bırakmadan
doğruldu, birlikte ayağa kalktık. Başımı koluna dayadım. Ağır adımlarla
minik, gül kokulu bahçeli eve, evimize doğru yürüdük.
"Bitti" dedim. "Çok şükür ki bitti."
Sonra derin bir nefes aldım. "Unuttum gitti..."