Kara Bahtım Kem Talihim  

Posted by Asuman Yelen





 Kapı zili çaldığında limon filesi ile boğuşuyordum. Boğuşma sözcüğünü, size

 abartılı gelebilir,  benim mazoşist bünyem ikinci ve daha sonraki limonu almak

için ilk açtığım deliği arayıp bulmaya çalıştığı için kullandım. Niyeyse naylon

poşetlerin düğümünü poşeti, hediye paketlerini kâğıdı yırtmadan, karışmış iplikleri

koparmadan açmak gibi takıntılarım psikiyatrıma söylenemeyecek kadar ufak,

yaşamımı zehir edecek kadar büyük sorunlar olarak yıllardır sürüp gitmekte.

Kapıyı açmadan önce her zamanki gibi "kim ooo..." diye seslendim. Kedisi olan

bilir. Kapı öyle hemen açılmaz. Apartman görevlisi ise ve alışveriş için geldiyse

açmadan "bişii lâzım değil " diye seslenilir. Dilenci ya da satıcı veya anketörlere

de açılmaz, yoksa kedinin peşinden merdivenlerde bulursunuz kendinizi. Çok sık

olmasa da ara sıra kullandığım "sıvışmak" kelimesinin gerçek anlamını kaşla göz

arasında Rayuş' la benim ayaklarımızın arasından üstelik gözümüz üstündeyken

sızıverip kaçan Pupa' dan öğrendiğimi söylemeliyim.

Günlerden pazar (kapıcı servisi yoktur) , saat kahve saati olunca gelenin Rayuş

olduğu kesindi ve ben biraz cilve yapmak istedim. "Benim..." cevabını duyduğum

halde "sen kimsin..." dedim. Biraz sabırsız "beniim" sesini duyunca duraladım. Rayuş' un

tavrı tarzı bu değildi. Hemen kapıyı açtım. Evet o değildi. Kapıyı, üzeri 10- 12

tane dumanı tüten aşureyle bezeli büyük bir tepsi çalmıştı. Daha dün akşam "tatlıı...tatlıı"

diye Rayuş' u bezdiren ben, o tepsiyi tutan elleri öpmeye davranacakken bir canhıraş

çığlıkla kendime geldim. 12 numaranın genç hanımı, "alın şunu, korkarım ben" diyor,

bir yandan da titreyen ellerle tepsiyi zaptetmeye çalışıyordu. O an öl dese ölecektim,

eğilip ayaklarına sürtünen Pupa' yı almak işten bile değildi. Sonra dönüp, minnetle,

şükranla ve huşu içinde sıcak aşureyi aldım. Elimi yakıyordu ama ne gam. Bu yıl ilk

aşuremdi.

Yemek için sabırsızlanıyorsam da, soğuk yemek daha hoşuma gidecekti. Tabii ki

sabretmek zor olacaktı. "Biraz soğusun, buzdolabına koyar süreci hızlandırırım. :))"

Kapanan daire kapısının önünde ben bunları düşünürken burnuma dolan yanık

kokusuyla kendime geldim. " Gitti caanım kereviz..."  İnanmayacaksınız belki ama

gerçek, mevsimin ilk kereviziydi. Koklaya koklaya doğramış, (çiğken kokusunu çok

severim) havucuyla, patatesiyle, bezelyesiyle ve özlemle, hevesle hazırlamıştım.

Pişmeye başladığı an çıkan koku, çiğ halinin kokusuna beş basmıştı. " Ama..ama ben

altını söndürmemiş miydim? " Söndürmemişim efendim. Omun yerine akşamdan kalan

bir-kaç teflon tavayı yıkamak üzere ısıttığım suyun altını kapatmışım.

Can havliyle mutfağa koşup önce pencereyi sonra tencereyi açtım. Sizi bilmem

ama ben yanmış  kereviz yemeğinin  kokusunu hiç sevmem.

Yemek kaşığıyla üstten birkaç parça kerevizi koklayıp, kurtarılabilecek birşeyler

arıyordum ki arkamdan uzun  yıllar boyu dehşetle hatırlayacağım o sesi duydum.

" ŞLAAAPPP... " Ne olduğunu adeta biliyordum. Bunun için yengeçsel önsezilere de

gerek yoktu. Pupa gibi bir kedinizin olması yeterliydi.

Küçücük, çok küçücük bir umutla döndüm. Sallanan kulaklar, umudumu söndürdü.

Aşureyi telaşla üzerine bırakıverdiğim ayakkabı dolabının üzerinde ayakta muzaffer

bir tavırla duruyordu. Üzerime diktiği gözlerini bir müddet sonra yere indirdi.

Utandığından değil. "Sen de bak " dercesine. Aşurenin metalik yumuşak kabı,

yüzükoyun yere yapışmş, birkaç fındık bir-iki nar tanesi oraya buraya saçılmıştı.

Êğilip kabı alacak oldum. Bir anda sıcaklıktan kendini toplayamamış olan caanım

aşurem, bembeyaz taşın üzerine  büsbütün bırakıverdi. İçi anlamsız bir şekilde

bomboş olan kap, elimde kalakalmıştı. İşte o an kanımın tepemde fokurdadığını hissettim.

Doğrulduğumda gözümde ne gördüyse bir çığlıkla kendini koridorun kapısına attı.

Mutfaktan aldığım bıçakla arkasından seğirttim. Kuyruğu dimdik havada suçlu

yampirik adımlarla ve bir Kenya' lı atlet hızıyla odalardan birine daldı ve yokoldu.

Bıçağı yerine koydum. Banyodan temizlik kovasını ve fırçasını aldım. Su dolu kovayla

çıkarken aynada kendimi gördüm. Omuzlarım düşmüş, gözlerime umutsuz bir bakış

yerleşmişti. On yıl daha yaşlanmış gibiydim.






This entry was posted on 17.11.2013 at Pazar, Kasım 17, 2013 . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

14 yorum

Ay! Kıyamam.Sana da, canım aşureye de, Pupata da. Ben de aşure bekleyip duruyorum. Bu sene komşular pek tembel Kimseden ses seda yok.

Pupa'ya kızma annesi. Onun şimdi en yaramaz zamanı:)) Büyüyünce uslanır, bu günlerini ararsın.

18 Kasım 2013 09:21

Mihriban' cım, ben akşam bu yazıyı yazarken bir yandan da sonra gelen aşureyi kaşıklıyordum. Pupa da kucağımda mırıl mırıl oturuyordu.
Ben yeri temizlerken kahveye Rayuş geldi.Ona bunu anlatırken o kadar çok güldük ki komik bir Pazar yazısı olsun istedim.:))

18 Kasım 2013 10:59

Amanin kıyamam ama nasıl fena olduğunu tahmin edebiliyorum. Neyse ki sonra yenisi gelmiş, afiyet olsun. Eh, Pupa bu şımaracak elbet :) Ben de yarın akşam 2. asure denememi yapacağım. Geçen yıl ömrümde ilk kez yaptığım o kadar güzel olmuştu ki neredeyse tamamını kendim yiyecektim. Bir daha yapmayım tehlikeli diye düşünüyordum ama fikir değiştirdim birdenbire. Aşure, oyyyy :)

18 Kasım 2013 12:47

Asucum, iki kepçe çorbanın tüm mutfağa tavandan, halıya ve dolaplara yayılmasını hayretler içinde izlemiş biriyim ...Hem de seninle neredeyse eş zamanlı:))

Ben de bu yıl komşulardan geçiniyorum aşure konusunda, hatta Gamze dün akşam pastaneden aşure alıp gelip, bana mesaj bile verdi.

Sevgilerimle

18 Kasım 2013 12:47
Adsız  

Hakikaten, insanı güldüren-eğlendiren bir yazı olmuş,elinize sağlık.Okurken sizin yerinizde ben olsam ne yapardım diye de bir an düşündüm,üç aşağı beş yukarı aynı tepkileri verirdim ama sizin gibi sessiz duramaz,bağırıp - çağırırdım uzun bir süre söylenerek.Sonrada güzelim kerevizleri çöpe,yaramaz kediyi odada yalnız bırakıp,dışarı hava almaya çıkardım sakinleşmek için..İyi haftalar size, kolay gelsin.Fahriye59

18 Kasım 2013 13:12

Yaw çok güzel şey şu aşure. Hiç sorma. Ben de Can' dan eni-konu azar işittim. Baskül' üm bozuldu kontrolden çıkınca almışım kiloları. En kötüsü bugün ayağım için bastonu derin kuutulardan çıkarmak zorunda kaldım. İğne korkusu belki aklımı başıma getiriir. Ayağımın üzerindeki basıncı hafifletmek farz oldu :((

18 Kasım 2013 15:48

Lale, desene dün öğlen seninle başımızda bozalar pişiyordu. Allah beterinden saklasın. Aşureyii bir ara ben de yapıyordum. Hrem pek d3e güzel oluyordu. Birkaç senedir başkalarından geçiniyorum:)
Bu arada Leylak' la anlaşıp bir- ki- üç diyerek gönder tuşuna mı bastınız kuuzum? 12.47 Eş zamanlı diye ben buna derim işte :)))
Keyifli haftalar diliyorum...

18 Kasım 2013 16:10

Fahriye 59, yazım işlevini yerine getirmiş demek...Ne hoş :)
Pupa yavru bir kedi değil de çocuk olsaydı (yeğenlerimin küçüklüğünü hatırlıyorum) bir araba lâf, belki bir de terlik yemişti. Ama Pupa' nın, duruşu, bakışı sonra kaçışı o kadar komikti ki...Hemen olaydan sonra gelen kardeşimla gülmekten gözlerimiz yaşardı. Kahveler döküldü:))
Çok teşekkürler, sevgiler...

18 Kasım 2013 16:17

Aşureden de, kerevizden de oldun demek ki canım benim. Neyse ki sonra olayı gülerek anmanız çok iyi olmuş.
sevgiler

18 Kasım 2013 16:47

Kayıplarımız bunlar olsun Sevginin Ruhu, canım arkadaşım. Biri yerine geldi bile. Diğerini de yeniden yaparım. Maksat hoşluk olsun. Gündem yeterince iç karartıcı zaten...
Benden de sana sevgiler...

18 Kasım 2013 16:53

Kedili yaşamın her anı ayrı bir macera :) Tabii sinir katsayısını düşük tutmak lazım yoksa insan sinirden diş kırabilir. Yannız o fotoğraftaki suçlu bakışa bittim. Onun da bir hikayesi vardıor kesin.

19 Kasım 2013 20:45

Pupa her an suç peşinde ama benden çekinmeyi de öğrendi artık.
Onlarsız yaşam ne yavan olurdu
kim bilir :)

19 Kasım 2013 23:04

Offf yaaa ne talihsizlik bu böyle ...
Pupa'ya kızmayın :)
Sevgiler ...

21 Kasım 2013 17:02

Walla Özlem' cim, kaçamasaydı doğramştım dilim dilim :))))

21 Kasım 2013 19:54

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin