Aşk 1944  

Posted by Asuman Yelen in , , ,



Genç bopstil, fötr şapkasını ensesine yıkmış, koltuğunda iki haftadan beri taşıdığı ve henüz

kesmeğe vakit bulamadığı bir kitap, sağına soluna bakmadan yürüyor. Allah esirgesin, işiniz

düşüp de kendisine bir şey sormanız icabetse, cevap vereceği şüpheli. Hatta içinizden şöyle

söylenirsiniz. : " Acaba türkçe bilir mi?"

Boynunda çıbanı olmadığı halde donmuş gibi yürüyen delikanlıyı yer yüzünde hiç bir şey

meşgul
edemez kanaati hasıl olur insanda. Fakat işte, nihayet, kalabalığı yararak sökün etti,

geliyor. Ah
amur!

- Bonjur Şeri!

- Oooo... Bonjur!

-Ne iyi oldu buluştuğumuz. Fakat gözleriniz? Ağlamışsınız.

-Hayır, hayır uykusuzluktan. Akşam çok dansetmişim.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Delikanlı, avurdunu pastanın yarısıyla doldurduktan sonra cesaret buldu:

-Bugün size hislerimi söylememe müsaade edeceksiniz değil mi? Jövüzem dötu monkör.

-Ah ne iyi, ne iyi! Fransızca da biliyorsunuz. Bana da öğretseniz.

-İleride, avek plezir!

-Doğru mu söylüyorsunuz?

-Oooo, Parol döner!

-Kuzum evvela şu döner kelimesinden başlayalım. Türkçeye benziyor.

-Döner, söz demektir. Tesadüfe bakın, en çok dönen şey de odur.

-Bence öyle değil. Verilen söz tutulmalıdır. Peki, mesela "Ben sizi seviyorum" nasıl söylenir?

Delikanlının gözleri, berbat bir zeka kıvılcımı ile parladı:

-Siz bana onun türkçesini öğretir misiniz?

-Eeeeeh! Sanki bilmiyorsunuz! Sevmek demek, daima beraber gezmek, sevgili ile birlikte

gününü hoş geçirmek. Haydi şimdi sizde sıra!...

-Jö, ben. Mektepten hatırınızda kalmadı mı ? Jö, tua, ila...

-Sahi öyle bir şeyler vardı.

-Jö, ben, vu, seviyorum, zem sizi...

İlk ders bu tertip devam ederken yiyebildikleri kadar pasta yediler, çıktılar. Cadde üzerinde

delikanlı, Tino Rossi' yi taklit etmeğe çabalayarak şarkı söylemeğe başladı:

Leflör palissö löfö saten,

Lombrozo glissö dan löjarden

Lorlojo tissö...

Oraya kadar mı biliyordu, yoksa kızın esnediğini mi gördü, kim bilir.

- Biraz akordeon çalarım; güzel step yaparım; şiir yazarım...

-A, sahi mi? Şiire bayılırım.

-Fakat edebiyat tarihlerinde geçen ve bugün meşhur olan şairlerin yolunda değil, başka bir

çığırda. Onlar, herkesin bilip duyacağı şeyleri temcit pilavı gibi önümüze sürer dururlar. Beni

ve
arkadaşlarımı bu devir anlayamaz. Bu daima böyle olmuştur. Biz de Bethofenlerin

Şekspirlerin
akibetine uğradık. Mesela size bir parçamı okuyayım:


Gözlerinin üstünde vardı kaşları

Birgün gözleri çıktı.

Kaşlarına gözlük taktı

Çekilin körler!

Çekilin körler, sürmeli geliyor!


- O kadar mı?

- Evet bu beş satırcıkta gizlenmiş olan ruhu bu asır görmez. Onu görebilene ben dahi derim.

- Evet, hakikaten hoş bir şey.. İnsanın gözleri önünde canlı tablolar meydana geliyor dinlerken.

Delikanlı alınmış kaşlarını kaldırdı ve ancak parmaklarının ucu görünen ellerini sarkık

ceplerine
indirerek gözlerini mahmurlaştırdı:

- Amur! Nasıldı Türkçesi şey. Aşk yani! İşte o yazdırır.

- Demek ilham aldığınız bir kaynak var?

- Evet, menekşe kadife gözlerinin lacivert bakışları.

Delikanlı aynasına bakarak kravatının minicik düğümünü tutup boynunu sağ ileriden ve sol

ileriden yukarıya uzattı
.

Kısacık etekli ve türül türül boyalı sevgili:

- Şairler dedi, genç kızların kalbine giden yolları kolay bulurlar.

-Fakat sizi cidden seviyorum... Jövüzem boku!.

- Jövüzemini anlamadım ama...

- Lamur filyal, Lamur maternel, ojurdüi ilfe botan...

- Ah ben de böyle konuşabilsem!

- Çok yakında şeri. Dökel kulör e lakre, lakre e blanş. Yani, dünyayı öğrenmek istersen Fransızca öğren!.

- Çok doğru. Bizim mecmualar sanki Holivutta olanı biteni harfi harfine yazıyorlar mı? Avrupa salonlarındaki kibar hayatı acaba, sadece bildiğimiz gibi mi?

- Evet şeri, muhakkak ki bambaşkadır. Sizinle nerede buluşabileceğiz şeri?

- Bize gelirseniz!

- Anneniz?

- Sizi çok iyi karşılar!

- Ablanız?

- O da taylorile beraber yukarıki odada olur ekseriya.

- Nişan oldu mu?

- Olacak ama daha öbürünü savamadı. Taylör, şimdiye kadarkilerin içinde en yapışkan çıktı.

Pazara beklerim.

- Oruvar şeri teşekkür ederim

- Oruvar!.,






Not: Elimizdekini onlarca taşınma, telaş, koşuşturma arasında kaybettiğimiz, babamın 1944 yılında yazdığı bu öykü kitabını bulup bana yollayan kuzenim Hikmet Ağabeyime bu güzel jesti için sonsuz teşekkürler.


(Karikatürler de babama aittir. Öykünün tek bir kelimesi tek bir noktalama işaratini değiştirmemeye özen gösterdim.)

Sevgiyle kalın.....

This entry was posted on 22.09.2010 at Çarşamba, Eylül 22, 2010 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

14 yorum

Müthiş bir anı bu kitap. 1944 öylemi...

22 Eylül 2010 19:31

Asuman abla anilarini okurken bir kitap okudugum hissine kapilirdim. Cogu zamanda bir kitap yazman gerektigini dusunurdum. Megerse yazarlik genlerde varmis:) cok hostu... Kaybettigin bu guzel hatirayi bulmana cok sevindim, nur icinde yatsin.

22 Eylül 2010 19:50

Hmm süper keyifli bir hikaye gibi gözüküyor. İlk sahaf ziyaretimde aklımda olacak bunu aramak.

22 Eylül 2010 19:50

Gerçekten öyle Mavi tutku.
Bazı şeyler pek de değişmiyor görüldüğü gibi...

22 Eylül 2010 20:02

İlknurcum, çok teşekkür ederim. Dün postacı getirince nasıl sevindim anlatamam.

22 Eylül 2010 20:03

Sishyphos, bu aşkı ve daha da çok kadınları ti ye alan karma bir mizah kitabı. Ekmek karnesi dönemi, paranın çok kıymetli olduğu o yıllarda, aşkın bozulan kimyasından bahseden şiir, öykü ve benzeri şeyleri içeriyor. Ara ara yazmak istiyorum.
Babam ünlü bir yazar değil. Amatörce hazırlanmış (diğeri roman) sadece iki basılı kitabı var. Birkaç da çevirisi. Bir de o dönem gazetelerinde yayınlanan süreli hikayeleri var. Bir de birinci olan radyo skeci.
Bulman imkansız anlayacağın...

22 Eylül 2010 20:17

Ne yorum yapacağım bilemiyorum. Bir yandan sizin sevincinize ortak olup bir yandanda içim buruk okudum babanıza ait bu öyküyü.

Sanırım babanız Fransızca biliyordu. Yorumlarda da çeviri yaptığından bahsetmişsiniz.
Böylesi zeki, kültürlü ve faal bir beyefendinin kızı olmak ayrı bir gurur verici olsa gerek.

Ne mutlu size.

22 Eylül 2010 22:32

Çok teşekkür ederim Newbaharcım, yazdığın tüm güzel şeyler için.
12 yaşında kaybettiğim babamı ben de minnetle gururla ve hasretle anıyor, bunca sene sonra anılarını capcanlı korumayı başardığım için mutluluk duyuyorum.

22 Eylül 2010 23:46

Sevgili Asuman hanım,
yazılarınızdan ve tercihlerinizden çok belli oluyordu zaten donanımlı bir aileden, müthiş bir anne babadan geldiğiniz.Babacığınız nurlar içinde yatsın. sevgiler.

23 Eylül 2010 13:23

Sevgili Güngör,
Çok teşekkür ederim kendi adıma ve ailem adına.
Eminim bütün anne ve babalar mükemmeldir.
Sevgiler...

23 Eylül 2010 14:49

Ruhu şadolsun, ne kadar mutlu olduğunu tahmin edebiliyorum arkadaşım.
Ne güzel di! bitince Aaaa dedim, devamı varmı?

24 Eylül 2010 00:17

Sağol Nur' cum,
Birkaç parça daha koyabilirim. Dil çok eski. Çok kimseleri de sıkmak istemiyorum. 66 yıl önce yazılmış. Yazan da otuzunda bile değilmiş.
Gerçi ilişkiler pek de değişmemiş ama :))

24 Eylül 2010 00:51

Gençlerin bunları okuması gerekli
Asuman hanım.Devamını temenni ederim.

Dostlukla..

24 Eylül 2010 15:03

Gençlerin bunları okuyacağını zannetmiyorum Aslan bey. Yeğenlerimden biliyorum. Onlar bildiklerini okur:))
Çok teşekkürler.
Sevgiyle kalın...

24 Eylül 2010 15:59

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin