Magenta  

Posted by Asuman Yelen in


Büyük Usta, önündeki devâsâ tuale son rötuşlarını yapıyor...


Önündeki dev palete göz atıyorum. Hemen hemen boşalmış gibi. Yeşili çoktan sıyrılıp bitmiş

kalıntıları belli belirsiz, kurumuş, maviler canlılıklarını kaybetmiş, griye dönüşmüş, sarılar,

morlar, turuncular, birbirine karışmış, azalmışlar ama öyle bir kaynaşmışlar ki tuvaldeki dev

manzarayla yarışıyorlar adeta.


Büyük Usta samur fırçasını magenta kırmızısına daldırıyor ve sonbaharın en sadık, en kalıcı,

en bilge ve en zarif dokunuşlarına başlıyor. "İşte en sevdiğim fasıl" diyorum yüksek

sesle " ve bakmaya doyamadığım renkler..." Ustam da gülüyor. Küçük, sihirli fırça

darbelerini hayranlıkla izliyorum. Renklerin arasına dalıp yok oluyorum bir süre.

Kendime geldiğimde, ustanın başka bir dev paletin içinde titanik beyazını dev spatulasıyla

karıştırmaya başladığını görüyorum. Sonra üzerine bol beyazlı yeni büyük resim yapılmak

üzere bir kenarda bekleyen boş dev tual ilişiyor gözüme.

Keyfim kaçıyor. "Bunun için erken değil mi" diyorum en sitemkârane ses tonumla.

Önce ciddi bir biçimde işine devam ediyor. Can sıkıntısıyla tam ayrılıp yürümeye

koyulacakken muzip bir tavırla ufak bir fırçayı beyaz boyaya batırdığı gibi

saçlarıma sürüveriyor. Birlikte gülüyoruz. Şakacıktan yakınıyorum her sene biraz daha

bol beyaz kullanıyor diye. Göz kırpıyor. Bu kez daha küçük bir fırçayı koyu renk bir

karışıma daldırıp gözlerimin etrafına minik çizgiler çiziyor, yanaklarıma gölgeler yapıyor.

Ben çığlıklar, kahkahalar atarak kaçarken o büyük samur fırçasını magenta kırmızısına

batırıp tualdeki son ışıltılı süslemelerine devam ediyor....


Esen soğuk rüzgâr beni bir-kaç dakika ile sonsuzluk arası bir zaman diliminde

içinde kaybolup gittiğim bu gönüllü sanrıdan çekip alıyor. Buz kesmiş ellerimle

telaşla camı kapamaya çalışırken merakla parka bir göz atmaktan da kendimi

alamıyorum.

Yer yer gözüme çarpan kırmızılıklar ışıltılarıyla adeta göz kırpıyorlar.

Huzur, kaşmir- ipek karışımı bir şal gibi yumuşacık, sıcacık tüm vücudumu sarıyor...

Kapı Karşı Komşum  

Posted by Asuman Yelen in , ,


                           

 

                                                              Nural Hanım

 

 

 

 

                               Doğum günümdü. Alt komşum telefonda 73 üncü yaşımı kutladıktan

                  sonra kötü haberi verdi. Çok üzgündü. İnanamadım. Nasıl olur..?

                              Kapı karşı komşum Sevgili Nural Hanım vefat etmiş.. 

                              10 yıldır yazlık eve her gelişimde önce hoşgeldine gelir, sonra makul

                   aralıklarla, bir saat öncesinden haber vererek, kendisine özen göstererek, takıları ve

                   misafirlik terlikleri ile kapıyı çalar nazikçe süzülürdü içeri. Benden biraz büyüktü

                   ama vücudu benden daha dinç ve fit, hafızası, bilinci, benden çok daha iyiydi.

                   Hayata pozitif bakar, hep anlayışla yaklaşırdı olaylara. Albay eşi, doktor kızı ve 

                   damadından, geçmişten, torunlarından bahseder, biraz gündelik, siyasi olaylardan

                   konuşurdu. Kahve içer, dondurma yer, vaktin nasıl geçtiğini anlamazdık.

                              Keşke düşüp  kemiğini kırmasa, o uğursuz ameliyata girmek zorunda

                   kalmasaydı.

                              Bu son günlerde, kapımı her açışımda, sahipsiz kalan bir çift kırmızı terliği 

                   ve hep kapalı duran kapıyı gördükçe keyfim (varsa) kaçıyor, kendimi süratle

                    merdivenlere atıyorum.

                              Kaybettiğim ilk kapı karşı komşumsunuz Nural Hanım.. Sizi özleyeceğim..

                              Adınız gibi nurlar içinde yatın.

 

                                                                    Ve Diğerleri

 


 

                              Kapı karşı komşuları çok özeldirler. Hep gözümüzün önündedirler. 

                    İstanbul' un muhtelif semtlerinde oturduk. Fatih' te Nedimaanım teyzenin

                   böreklerini unutamam. Dört kardeş taşındığımız Ataköy' de Meral ablamız bize

                   birçok konuda yardımcı olurdu. Hiç unutmuyor hep minnetle hatırlıyorum, yazın

                   seyahate çıkarken onlarda keyifle izlediğimizi farkettiği için sırf 1970 Münih

                   Olimpiyatlarını seyredelim diye (o zaman bizim televizyonumuz yoktu) evin 

                   anahtarını bize bırakmıştı. Yine Ataköy de bir başka blokta Diyarbakırlı Hacer 

                   Ablamız çiy köftenin acısını sevdirmiş, Kazasker'de Karadenizli komşumuz

                   her fırsatta ilginç Karadeniz yemekleri tattırmıştı. Kuyubaşı' ndaki kapı karşı

                   komşum, ben yalnız yaşıyordum, kahvaltıya çağırır çöpçatanlık yapmaya çalı-

                   şırdı.

                               Tüm kapı karşı komşularıma selam olsun.. Ölenlere rahmet, yaşayanlara

                   selamet diliyorum.

                                Hep sevgiyle kalalım..





                    

                    

 

                   


       

Jefferson Smith ve Kamer Genç  

Posted by Asuman Yelen


 
 


 
 
 
Bir filmden bahsetmek istiyorum.

Orijinal adı "Mr. Smith Goes to Washington."
1939 da Yönetmenliğini İtalyan asıllı Amerikalı yönetmen Frank Capra' nın yaptığı, kendisine "en iyi yönetmen" Oscar adaylığı getiren film. Baş rollerinde James Stewart, Jean Arthur var.
Ben ilk defa TRT' nin ilk zamanlarında onunla birlikte şimdi arşivimde de bulunan İt Happened One Night, İt's a Wonderful Life ve şimdi hatırlayamadığım başka filmlerini izlemiştim.
Frank Capra, o tarihlerde bizim son derece sıra dışı bulduğumuz bir yönetmendi. Şimdilerde tekrar izleyince beni hiç de heyecanlandırmasalar da (diğer Amerikan Rüyası tarzı filmlerin sadece akıllıca versiyonları) Wonderful Life' de yine gözyaşı döküp, Mr.Smith 'i eğlenerek izleyebiliyorum.
Gelelim Mr. Smith'e...Konu şöyle: Jefferson Smith küçük bir kasabada oymak başı idealist bir gençtir. O kasabadan senatoya yükselen, Jefferson'un kendisi gibi idealist gazeteci babasının arkadaşı bir senatör tarafından Washington' a götürülür. Amaç, çoğunluk diğer üyeler gibi sermayeye hizmet eden, bir sürü yolsuzluğa bulaşmış, ölen bir senatörün yerine bu genci getirip ona her istediklerini yaptırmaktır. Ama olaylar farklı gelişir, saf Mr.Smith, kurtlar sofrasında şiyasetçilere karşı dürüstlük savaşı verir ve tabii kazanır. Sinema ile ilgilenenler bu filmi ve diğer Capra filmlerini mutlaka biliyorlardır.

Bu filmin bu günlerde ve zaman zaman aklıma gelmesinin sebebini anlatabilmem için onun çarpıcı final sahnesinden bahsetmem gerekiyor.
Yerine geçtiği senatörün çevirdiği dolapları farkeden Smith bunu senatoda söz alıp anlatmaya her kalkışında bir şekilde sözü kesiliyor, çeşitli manevralarla susturuluyor, konuşması engelleniyor. Araştırmaları sonucu, diğer üyelere sözü kaptırmamak için hiç kimseye söz vermeden ve yerine oturmadan konuşması gerektiğini öğreniyor ve o da onu yapıyor. Sabaha kadar, sesi kısılana dek konuşuyor konuşuyor. Bu arada beklediği haber geliyor ve yolsuzluk ortaya çıkıyor.

Bu günlerde Mr.Smith'i sık sık düşünmeme neden olan biri var. Bağımsız Tunceli Milletvekili Kamer Genç. Üslubuna ve tarzına çok kızsam da artık böyle şeyleri aramanın da bir lüks olduğunun bilincinde, inadına, mücadeleci ruhuna, açıksözlülüğüne de hayran olduğumu belirtmeden geçemiyeceğim.

Bir kere temsil ettiği yöreye hizmet götürmesini biliyor.

Duyduğum kadarıyla Milletvekili maaşını (bir kısmını) muntazaman öğrenci okutmak için harcıyor.
Mecliste, bir "Don Quijote" cesaretiyle tek başına muhalefet yapıyor.
Zaman zaman TBMM'ni karıştırsa da, atasözlerini bir türlü toparlayamayıp tamamlayamasa da, üslup konusunda çoğu zaman
kantarın topuzunu kaçırsa da yüzümüzü güldürüyor.

Hem de her bakımdan...


Sevgiyle kalın...

Blog Widget by LinkWithin